"I would like the angels of Heaven to be among us.
I would like an abundance of peace.
I would like full vessels of charity.
I would like rich treasures of mercy.
I would like cheerfulness to preside over all.
I would like the friends of Heaven to be gathered around us from all parts.
I would like myself to be a rent payer to God; that I should suffer distress, that he would bestow a good blessing upon me.
I would like a great lake of beer for the King of Kings.
I would like to be watching Heaven’s family drinking it through all eternity."
Gidiyorsun
Salı, Aralık 24, 2013
Gitme vakti geldiğinde korku sarar. Korkuların gece gibi içini kapkara yapar. Kurup durursun olduğun yerde. Bakar bakar gidemezsin o yollara. Yorar seni korkuların. Kaçmıştın o korkulardan, bitmişti her şey. Rahattın çünkü uzaktın. Şimdi tekrar en içine dönmek. En derinine inmek. Korkmak istemiyorsun, ama nasıl çözeceğini de bilemiyorsun. Yine de o bilinmez sona doğru adım adım ilerliyorsun. Görüyorsun sonun yakın, ama gidiyorsun.
Silver Linings Playbook
Cumartesi, Aralık 21, 2013
Silver Linings Playbook: "There will always be a part of me that is dirty and sloppy, but I like that, just like all the other parts of myself. I can forgive. Can you say the same for yourself, fucker? Can you forgive? Are you capable of that?"
İnkar
Perşembe, Aralık 12, 2013
Böyle şarkılar yapmayın, böyle sözler yazmayın.
Ağlatıyorsunuz !
Model – Ağlamam Zaman Aldı (İnkar)
Kaç zaman oldu ben hala gittiğine inanmadım
Unutmam imkansız döneceğin güne hazırlandım
Bir yaz bahçesi içim, anılar soluk çiçekler
Bakıp büyütmesem her gün elbet ölüp gidecekler
Zaman doldu sanki her şey sıradandı
İyiyim dedim herkese ağlamam zaman aldı
Bir kaç eşyan vardı bende öylece kaldı
Yoktun artık yanımda anlamam zaman aldı
Ağlamam zaman aldı
Bir eski zaman kadınının mektubundaki zarafet
Tutsak bir şairin göz pınarlarındaki hasret
O kadar kırılgan içimdeki çocuk sana inanan
O kadar naif ki hala gittiğini anlayamayan
Ağlatıyorsunuz !
Model – Ağlamam Zaman Aldı (İnkar)
Kaç zaman oldu ben hala gittiğine inanmadım
Unutmam imkansız döneceğin güne hazırlandım
Bir yaz bahçesi içim, anılar soluk çiçekler
Bakıp büyütmesem her gün elbet ölüp gidecekler
Zaman doldu sanki her şey sıradandı
İyiyim dedim herkese ağlamam zaman aldı
Bir kaç eşyan vardı bende öylece kaldı
Yoktun artık yanımda anlamam zaman aldı
Ağlamam zaman aldı
Bir eski zaman kadınının mektubundaki zarafet
Tutsak bir şairin göz pınarlarındaki hasret
O kadar kırılgan içimdeki çocuk sana inanan
O kadar naif ki hala gittiğini anlayamayan
KARMA
Çarşamba, Aralık 11, 2013
Is your Karma not smiling you?
Don't worry. Mine is not smiling me as well!
Life doesn't go in my way.
All that stuff? It's just in my head.
“Worry often gives a small thing a big shadow.” - Swedish proverb
I suddenly wonder: "Why me?"
Watch your thoughts, for they become words.
Watch your words, for they become actions.
Watch your actions, for they become habits.
Watch your habits, for they become character.
Watch your character, for it becomes your destiny.
What about the past? When my past is going to get its revenge? Karma? Do you have any answer?
Don't worry. Mine is not smiling me as well!
Life doesn't go in my way.
All that stuff? It's just in my head.
“Worry often gives a small thing a big shadow.” - Swedish proverb
I suddenly wonder: "Why me?"
"The law of karma does not look for a reason outside ourselves for our good or bad fortune, it simply explains our own suffering as a result of our negative deeds towards others, and our happiness as a result of our actions to help others."
Watch your thoughts, for they become words.
Watch your words, for they become actions.
Watch your actions, for they become habits.
Watch your habits, for they become character.
Watch your character, for it becomes your destiny.
What about the past? When my past is going to get its revenge? Karma? Do you have any answer?
I Carry Your Heart Wherever I Go
Pazar, Aralık 08, 2013
i carry your heart with me(i carry it in
my heart)i am never without it(anywhere
i go you go,my dear;and whatever is done
by only me is your doing,my darling)
i fear
no fate(for you are my fate,my sweet)i want
no world(for beautiful you are my world,my true)
and it’s you are whatever a moon has always meant
and whatever a sun will always sing is you
here is the deepest secret nobody knows
(here is the root of the root and the bud of the bud
and the sky of the sky of a tree called life;which grows
higher than soul can hope or mind can hide)
and this is the wonder that's keeping the stars apart
i carry your heart(i carry it in my heart)
my heart)i am never without it(anywhere
i go you go,my dear;and whatever is done
by only me is your doing,my darling)
i fear
no fate(for you are my fate,my sweet)i want
no world(for beautiful you are my world,my true)
and it’s you are whatever a moon has always meant
and whatever a sun will always sing is you
here is the deepest secret nobody knows
(here is the root of the root and the bud of the bud
and the sky of the sky of a tree called life;which grows
higher than soul can hope or mind can hide)
and this is the wonder that's keeping the stars apart
i carry your heart(i carry it in my heart)
by E. E. Cummings
Half
His family, his mom... They lost a son. They might have lost a son, but I lost my other half. All of our lives will be half. Half.
Life's too short for bad books
Cumartesi, Aralık 07, 2013
Life's too short for bad books - but with a new book published every 30 seconds, it can be hard to know where to start.
Özlem
Çarşamba, Aralık 04, 2013
Bazı özlemler var kelimelerle anlatılmaz; kelimeler anlatmaya yetmez.
Hikayem oldun, dillerde gezen.
Hikayem oldun, dillerde gezen.
Kar Taneleri
Pazartesi, Aralık 02, 2013
Aralık geldi. Kar yağacak sensizliğin üzerine sessizce ilerleyen günlerde. Belki mezarını kaplayacak beyaz kar taneleri. Yine de soğutamayacaklar içindeki acının ateşini. O beyaz taşı her gördüğümde canımın acımasını hafifletemeyecek o çok sevdiğim kar taneleri. Geçmeyecek, dinmeyecek kışlarca bu sevgi. Devam edecek sen orada yattıkça bu kalbin sana dair düşünceleri. Bitmeyecek hiç bitmeyecek sana olan bu sevgi.
O zaman bir çiçek büyür kabrimde
Çarşamba, Kasım 27, 2013
Sana çok ihtiyacım var. Seni görmeye değil, konuşmasak bile varlığını bilmeye ihtiyacım var. Doluyor gözlerim içim acıyor. Sana erişilmezliğin sessizliği etrafımı kaplıyor. Gece oluyor, daha da karanlıklar çöküyor gözlerime, beynime.
Bir ah diyorum canım acıyor.
BİR GÜN ANLARSIN
Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar ne yastık.
Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık.
Onun unutamadığın hayali,
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine.
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu.
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.
Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için,
Vurursun başını soğuk taş duvarlara.
Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın.
Duyarsın,
Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.
Niçin yaratıldığını.
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.
Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini.
Boşuna geçip giden günlerine yanarsın.
Dolar gözlerin, için burkulur.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların.
Sevilen gözlerin erişilmezliğini.
O hiç beklenmeyen saat geldi mi?
Düşer saçların önüne, ama bembeyaz.
Uzanır, gökyüzüne ellerin.
Ama çaresiz,
Ama yorgun,
Ama bitkin.
Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın.
Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın hayal kurmayı;
Beklemeyi, ümit etmeyi.
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.
Lanet edersin yaşadığına...
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.
O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.
Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.
Ümit Yaşar OĞUZCAN
Bir ah diyorum canım acıyor.
BİR GÜN ANLARSIN
Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar ne yastık.
Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık.
Onun unutamadığın hayali,
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine.
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu.
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.
Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için,
Vurursun başını soğuk taş duvarlara.
Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın.
Duyarsın,
Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.
Niçin yaratıldığını.
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.
Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini.
Boşuna geçip giden günlerine yanarsın.
Dolar gözlerin, için burkulur.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların.
Sevilen gözlerin erişilmezliğini.
O hiç beklenmeyen saat geldi mi?
Düşer saçların önüne, ama bembeyaz.
Uzanır, gökyüzüne ellerin.
Ama çaresiz,
Ama yorgun,
Ama bitkin.
Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın.
Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Bir gün anlarsın hayal kurmayı;
Beklemeyi, ümit etmeyi.
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.
Lanet edersin yaşadığına...
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.
O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.
Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.
Ümit Yaşar OĞUZCAN
Zor
Pazartesi, Kasım 25, 2013
Sen her gün daha çok büyüyorsun içimde. Paylaşmıyorum seni kimseyle, içimde tüm duygularım.
Beklentim yok artık sana dair. Zor sadece. Sen olmadan seni yaşamak. Zor gelen bu değil, bunu sana hiç bir zaman anlatamayacak olmam zor. Tek taraflı sevgiyi yaşatma savaşı. Senin için savaşıyorum. Senin bunu göremiyor olman zor.
Beklentim yok artık sana dair. Zor sadece. Sen olmadan seni yaşamak. Zor gelen bu değil, bunu sana hiç bir zaman anlatamayacak olmam zor. Tek taraflı sevgiyi yaşatma savaşı. Senin için savaşıyorum. Senin bunu göremiyor olman zor.
Gidiyor
Salı, Kasım 19, 2013
İçini çıkarıp o kağıda dökmek istiyorsun ama olmuyor işte. Olmuyor. İstediğin kadar yaz, o artık duymuyor. O gidiyor. Ne yaparsan yap gidiyor.
Hatalar
Pazar, Kasım 17, 2013
Hatalarımızın bedelini kaç kerede öderiz? Bir kere de öderiz, suçlanırız, pişman oluruz ve geçer gider mi? Yoksa ömür boyu kalır mı o yük sırtımızda?
Hataların bedeli ödenir mi?
Hataların bedeli ödenir mi?
Yaptıklarımı geri alamam elbet. Ama hata olduklarını görebiliyorum en azından. Kendi adıma bunu başardım diyebilirim. Evet hatalar, pişmanlıklar, vicdan azabı falan bunlar devam. Peki hatalarını kabullenip yaşamaya ne zaman başlayabilirsin? Hayatından giden canından çok sevdiğin insanlar çok geride kalınca mı? Ne olacak peki? Bundan sonra ne gelecek? Hepsi gittiler zaten, dahası ne olacak?
Bugün kendine karşı şefkatli olacak mısın? Bu sefer aynada kendine bakıp “Yapmış olduğum şey için çok üzgünüm. Ancak ne kadar daha fazla üzülürsem, o kadar daha fazla suçluluk duygusundan kurtulmak için uğraşmam gerekecek” diyebilecek misin?
Yaptığın yanlışı alıp bir çukura gömecek misin? Ve bu yanlışın intikamını kendinden almaktan vazgeçmen gerektiğini anlayarak, ihanet ettiğin kişinin karşındaki kadar kendin de olduğunun bilincinde, hem onun hem kendin için şükredebilecek misin?
Bunu yapabilecek misin?
Bugün kendine karşı şefkatli olacak mısın? Bu sefer aynada kendine bakıp “Yapmış olduğum şey için çok üzgünüm. Ancak ne kadar daha fazla üzülürsem, o kadar daha fazla suçluluk duygusundan kurtulmak için uğraşmam gerekecek” diyebilecek misin?
Yaptığın yanlışı alıp bir çukura gömecek misin? Ve bu yanlışın intikamını kendinden almaktan vazgeçmen gerektiğini anlayarak, ihanet ettiğin kişinin karşındaki kadar kendin de olduğunun bilincinde, hem onun hem kendin için şükredebilecek misin?
Bunu yapabilecek misin?
Bir de
Çarşamba, Kasım 13, 2013
Bir de tüm iyi geceler diyemediklerime... İyi geceler, rahat uyuyun.
Geçmişim Bir USB Bellek
Geçmişinizi bir usb bellek gibi düşünün. İçinde anılarınız, mutluluklarınız, pişmanlıklarınız, tüm hafızanızda biriktirdiklerinizi kaydettiğiniz sihirli bir kutu gibi. Yeri geldiğinde bakılması gereken, sürekli ona bağlı yaşanmaması gereken ufacık bir kutu.
Ders Çıkarmak
İnsanlara bakıyorum, şaşırıyorum. Sanki birinin gitmesi, kurban edilmesi gerekliymiş her şeyi unutmaları için. Bana gelip söyledikleri "yok abi karşıma çıkmasın, çıksa da konuşmam" cümleleri, "onunla bunu yapıyormuş, beni aramadı!" yakınmaları sen gidince sona erdi. Sen gittin ama hiç birinin canı benimki kadar yanmadı. Onlar sen gidince beni kurban etti. Ben de gittim oynasınlar hayvanat bahçesindeki kafeslerinde. İnsanız diye geçiniyorlar ama ne olduklarını dışardan baksalar bile anlayamazlar. Yazık bunlar için senle birbirimizi kırmışız onca zaman. Al işte bir pişmanlık daha listeye eklenecek. Ders çıkarmak mı? O kadar akıllı olsam şu an mutsuz olmazdım.
*2
Perşembe, Ekim 31, 2013
*Sen de olduğun gibi biri olduğun için devam ettin zaten. Ben de olduğum gibi biri olduğum için arkandan baktım. Karakter meselesi. Ben söyledim, sen gittin. Ben de gittim aslında. Her neyse...
*Saatleri geçirdim yine tabulara dokunmadan, ağlamadan. Kaldı kalanlar yine içimde. Durduk öyle dupduru. Duruyoruz. Dikili ağaç gibiyiz köklerimize bağlıyız, birbirimize adım atamıyoruz. Duruyoruz karşı karşı.
*125 oldu, kahretsin ki oldu...
*Beni kendime getirecek bir şeyler lazım.
*Saatleri geçirdim yine tabulara dokunmadan, ağlamadan. Kaldı kalanlar yine içimde. Durduk öyle dupduru. Duruyoruz. Dikili ağaç gibiyiz köklerimize bağlıyız, birbirimize adım atamıyoruz. Duruyoruz karşı karşı.
*125 oldu, kahretsin ki oldu...
*Beni kendime getirecek bir şeyler lazım.
Convincing
Cuma, Ekim 25, 2013
Sometimes I feel like my entire life is a continuous cycle of convincing myself that I can survive and then convincing myself that I can't.
Perili Köşk
Perşembe, Ekim 17, 2013
Perili köşk gibiyim. Sevdiğim insanları birer hayalete çevirdim içimde yaşatıyorum. Onları böylece canlı tutuyorum; aklımda, kalbimde, gözlerimde.
*
*Yine saydık mı saydık. Şerefine!
*Sen konuştun. Uzuunn uzun konuştun. Döktün içini. Anlattın planlarını. Çok planın var. Hepsi de çok güzel planlar. Teşekkür ederim hepsi için. Biraz düşünmem lazım. Sonu zor bu işin.
*Güzelsin Londra, sevdim seni. Yaşam güzel burada, umarsız. Hatta duyarsız. Ruhsuz bir şehirsin ama çok güzelsin. Zehirlisin.
*Gitmek demiştim o kadar çok gitmek ve dönmemek. Başlangıç verildi. Sonu meşhul. Güzel. Anı yaşa. Biraz da "take it easy". Koy ver gitsin.
*Haydi iyi geceler.
Dinliyorum
Cumartesi, Ekim 12, 2013
Beynim çok dolu. Filler tepişiyor resmen içinde. Emma Louise'den My Head is a Jungle çok iyi gidiyor. Kafam dolu. Çok soru var. Sorunlar var. Devam edelim, evet edelim. Geceye geçelim. Bana kendini anlat, düşünmemeye ihtiyacım var.
Bugün de Özledim
Perşembe, Ekim 10, 2013
108 gün oldu. Evet her gün sayıyorum, evet her gün hala aklımdasın. Seni unutmuyorum, unutmak da istemiyorum. En güzel anımsın. En güzel yıllarımsın. Rüyalarıma gelmen için yine yalvarmaya başladım. Uğramaz oldun. Kızgın mısın? Bilemiyorum. Keşke sorabilseydim sana. Keşke konuşabilseydik. Keşke seni toprağın altına girmeden görebilseydim. Keşke seni son kez görebilseydim. Keşke. Milyon tane keşkem var sana dair. Seni çok özlüyorum.
Balans ve Manevra Üzerine
Çarşamba, Ekim 02, 2013
Timur'la tanıştım, sonra farkettim ki ben Timur'u taniyorum. Gazetelerden dergilerden değil. Çok uzun zamandir taniyorum aslinda. Öğrendim onu. Bütün manevralarını da biliyorum. İyisin, hoşsun, zorsun ama hayat balans ve manevra değil be Timur. Hayat kaçarak geçmez. Hayat kendinden kaçarak geçmez. Hayatı kaçırarak da hayat geçmez. O zaman hayatın ne anlamı kalır ki? Herşeyi yıkıp yıkıp kötülüğüne mazeret arayarak da geçmez. Geçmez iste. Hayatla geçinmezsen hayat geçmez!
Yeni bir başlangıç
Cuma, Eylül 06, 2013
Biraz kendimden konuşmak istiyorum. Hırslı biriyimdir ama hiç bir zaman birini hırs yapmamışımdır. Kendı hırslarım vardır başarı anlamında, ancak hiç kimseyi hırs birimim olarak kullanmadım. İnsanlara hırs nedeni olsam da ben hep onları takdir eden, saygı duyan bir insan oldum. İşte bir numaralı hatam bu. Başta bu değişecek. Hayatımda yepyeni tertemiz bir sayfa açıyorum. Çoğu insanın eline böyle bir fırsat geçmez. Ama şanslıyım ki böyle bir şansım var. Bembeyeaz bir sayfa. Yeni bir şehir, uzun bir süre, yapabileceğim milyon tane şey, gezebileceğim sürüsüyle yer, tanışabileceğim yepyeni insanlar... Bana iyi gelecek. Buradan derslerle ayrılıyorum. Hayat çok acı dersler öğretti bana burada. Çok hatalarım var. Batırdım dediğim, yarım bıraktığım çok konu, ve bir o kadar da düşmanım var. Biliyorum çünkü onları ben yarattım.
Şu var ki artık eski ben değilim. Öyle hissetmiyorum, öyle yaşamıyorum. O yüzden hayatımı yeni dicle üzerine kurabileceğim yepyeni bir yere gidiyorum. Vay be! Gidiyorum. Yıllarca bekledim ve en sonunda gidiyorum.
Sil
Artık çok yoruldum senin gelgitlerini beklemekten. Belli ki buna bir son vermek gerek. Kafam karışık, içim buruk. Seni seviyorum ama gitmem gerek. Gidiyorum işte istedigin kadar zaman senin. Ben yokum artık, bu şehir de senin. Sil numaramı o da kalmasin sende. Hatırlama beni yaşatma gözlerinde. Unut gitsin herşeyi bana dair. Çünkü ben bunu yapacağım. Senden çok uzakta seni unutacağım.
Kol Düğmesi
Perşembe, Eylül 05, 2013
Sana kol düğmesi alacaktim ayrıldığımız o sene. Doğum gününe az kalmıştı. Ama dayanamamıştık. Daha doğrusu dayanamamıştım. Kol düğmeleri alacaktım motor şeklinde. Beyaz bir gömlekle. Ne de yakışırdı o siyah gozlerine. O saçlarını. Ah nasıl unuturum saçlarını. Sonra aldım o kol düğmelerini. Şimdi toprağına gömeceğim. Sana veremediğim son hediyem. Umarim kabul edersin. Rahat uyu sevdiğim.
Yok
Çarşamba, Eylül 04, 2013
Sen hiç sevdiğini kaybettin mi? Hiç sevdiğini toprağın altına verdin mi? O soğuk cansız bedenine sarılıp öptün mü? Hiç yalvardın mı geri gelmesi için? Kavga bile etmeye razı oldun mu? Bedel öder miydin dönmesi için?
Toprağın altına verdim sevdiğimi. Açılan bir mezar izledim. Yavaş yavaş indirilen bir kefen ve bir zamanlar dokunmaya kıyamadığın bedeninin oraya konuşu. Beyaz bir mezar taşı. Kara toprak. Canım yanıyor. Alışamıyorum bu fikre. Yoksun. YOK.
Canın Yanar
Hani kalabalıklarda onun yüzünü ararsın. Bir karşılaşma umudu. Belki yüzünü tekrar görürüm düşünceleri. Ama bilirsin o artık yok. Hep o umut yaşar ya hani içinde. Bir karşılaşma anı, belki bilindik bir film karesi gibi. Saniyelik bir olay. Ama bilirsin o artık yok. İşte gerçekten olmadığını bildiğin an. Kalabalıklara bakmayı bırakırsın. Çünkü bilirsin o artık yok. Kalabaliklara bakan gözlerin yaşlarla dolar, başın öne eğilir. Bir ah dersin için sızlar. Canın çok ama çok yanar.
Rüyama Gel
Perşembe, Ağustos 15, 2013
Yanlislarimi anlattin sen bana sessizliginle. Yalnizligimi, sessizligimi, uzuntulerimi gordun. Belki uzuldun bana ama uzulme sen. Ben hepsini atlatirim. Biliyorum ki sen orada yalnizsin. Benden aldin kendini. Yaninda olmayi her gun istiyorum ama buna izin vermeyenin de sen oldugunu cok iyi biliyorum. Sadece al beni yanina. O sonsuzlukta beraber olalim. Yalvarislarimi yakarislarimi duy. Duy da ruyama gel bari. Cok degil senden istedigim, bir gorun kaybol yine. Biliyorum gidisini zaten. Gidecegini bilerek sevinecegim gelisine. Ama ne olur bu gece ruyama gel. Gel ki o gulen gozlerini goreyim, huzura ereyim.
Who you are
Salı, Ağustos 06, 2013
Don't confuse my personality with my attitude. My personality is who i am, my attitude depends on who you are.
O sesin
Cumartesi, Ağustos 03, 2013
Hani böyle şeyler aceleye gelmezdi? Hani acelen yoktu? Ne güzel gülerdin. O sesin. Ne hikayeler anlatırdın bana. Meğer ne büyükmüşsün içimde.
Unutuldular
Her şey o kadar çok sen ki. Sen. Her yerde. Çok eski hatıralar, küçücük mutluluklar içindeyim. Hepsi birer öykü. Anlatılacak birer öykü. Unutulmayacaklar.
Hepsi Birer Öykü
Herşey o kadar çok sen ki. Sen. Her yerde. Çok eski hatıralar, küçücük mutluluklar içindeyim. Hepsi birer öykü. Anlatılacak birer öykü. Unutulmayacak.
Gitmemeliydin
Salı, Temmuz 16, 2013
Anıları, hatıraları saklamak lazım. Sahipleri gidiyorlar. Sonra saatinin kayışında kalan kokularıyla yılları geçirmeye terkediyorlar.
Yersiz
Cumartesi, Temmuz 06, 2013
Hayat hep hata midir? Hep hata yapmak midir? Yaşamla uzlaşıp hayatla yüzleşebilecek miyim acaba? Zor, çok zor. Ansiz gittin, yersiz oldu be arkadaş.
My understanding about love is...
Salı, Haziran 25, 2013
When you love someone, you don't have to be nice all the time.
Gri Düşünceler
En zoru geceleri... Sesini duymadan uyumak.
Gündüzler geçiyor, gün unutturuyor. Kafa bir şekilde dağılıyor.
Ama hava başlayınca kararmaya, gri fil ağır adımlarla yürüyor içimde. Tam boğazımın ortasına oturuyor. Gri düşüncelerini içime içime akıtıyor.
Gündüzler geçiyor, gün unutturuyor. Kafa bir şekilde dağılıyor.
Ama hava başlayınca kararmaya, gri fil ağır adımlarla yürüyor içimde. Tam boğazımın ortasına oturuyor. Gri düşüncelerini içime içime akıtıyor.
Acı
Bir aşk üzerine yazılacak ne kaldı ki? Yaşanmayan kaldı mı peki? Her köşede aşk acısı. Aşkı bulması kaybetmekten daha kolay oldu. Çünkü artık hiç bir aşkın bir önemi kalmadı. Aşk kaldı mı ki? Aşk mı? Aşk yok artık. Aşktan çok acısı var. Aşk acısı var. Acılar var artık.
Burnt Norton
Salı, Haziran 18, 2013
Love is most nearly itself
When here and now cease to matter.
Old men ought to be explorers
Here or there does not matter
We must be still and still moving
Into another intensity
For a further union, a deeper communion
Through the dark cold and the empty desolation,
The wave cry, the wind cry, the vast waters
Of the petrel and the porpoise. In my end is my beginning.
- T. S. Eliot
When here and now cease to matter.
Old men ought to be explorers
Here or there does not matter
We must be still and still moving
Into another intensity
For a further union, a deeper communion
Through the dark cold and the empty desolation,
The wave cry, the wind cry, the vast waters
Of the petrel and the porpoise. In my end is my beginning.
- T. S. Eliot
Suffering
Pazartesi, Haziran 10, 2013
It happened today. Today! I just took the hit. I suffer for loss and I can't make major life decisions while I'm suffering.
Şahidim bu sayfa
Cumartesi, Haziran 08, 2013
Doğru yerde doğru zamanda olmak diye bir şey var. Artık buna inanıyorum. Sonuçları ve kanıtları gözlerimin önünde süzülüyor şu an. Bense sadece bir seyirci. Pişmanlıklarında boğulmuş, içine ağlayan sessiz bir seyirci. Ağlamak bağırmak istiyorum ama makyajım çok. Şu an değil. Sonra, çok sonra. Ve yemin gelecek ardından. Bundan sonra her şey çok farklı olacak. Bundan eminim artık. Bu bir milat, bu sayfa ise şahidim.
Anneler Günü
Pazartesi, Mayıs 13, 2013
Tam kapıdan çıkıyordu. Durdu. Geri döndü. "Vedalaşmayı unuttum" dedi içinden. "Hoşçakalin" diyip öptü herkesi tek tek. Acı çeken tek oydu. Herkes üzgün bir surat takınmıştı ancak içi yanan sadece oydu. Kalbi yanıyordu, kaburgalarını ateşe verip derisini delip geçmek istiyordu. Duramıyordu yerinde. Kapıya yönelmişti ama son bir kez daha dönüp kendi oğluna bakmıştı. Sanki orada onu bir tek anlayan o gibiydi. Göz göze geldiler ve farkettiki oğlu göz yaşlarını içine akıtıyordu, o kapıdan çıkıp gidince oğlu rahatlayacaktı. "Gitmeliyim!" dedi ve çıktı kapıdan. Bugün anneler günüydü, yetişmesi lazımdı annesinin son dakikalarina. Ona söz vermişti, yetişecekti, ona son anneler günü hediyesini verecekti. Sıkıca tutuyordu paketi. Eşi arabada bekliyordu. Sokağa çıktığında bir an gökyüzüne bakti. Umut etti içinden annesine yetişebilmeyi. "lütfen" dedi. İç çekip arabaya yöneldi. İşte o anda olan oldu. Telefonu çaldı. Arayan annesinin doktoruydu. Ona en acı anneler günü hediyesini verdi. Annesini kaybetmişti, umarsiz doktor rahat konuşuyor cenaze işlemlerini soruyordu. Donakalmıştı. Telefonu kapatti. Kaldirim kenarina oturdu. Elindeki pakete sarildi ve ağlamaya başladi. İçli içli ağlıyordu. O kadar içliydi ki kuşlar sustu, sokak durdu hayat durdu. Arabalar geçmez kuşlar ötmez oldu. Hayat ve sokak sessizleşti. Tek duyulan onun hıçkırıklarıydı. Kocası soğuk kanlılıkla arabada beklemeye devam ediyordu. Koşarak apartmandan çıkan iki kadin kucaklayıp kaldırdı. Ağızları oynuyor ama sesleri çıkmıyordu. Kalktı ayağa ve hayat geri geldi. Arabalar geçti kuşlar öttü. Yine paketine sarildi. Göz yaşlarıyla arbaya yöneldi. Koltuğa oturdu ve o an herşey bitti.
Teşekkürler
Çarşamba, Mayıs 08, 2013
Senin resmine bakip ağlamamıştım hiç. O kadar derinde olduğun ihtimalini hiç düşunmemiştim. Belki de seni hiç oraya yakıştırmamıştım. Farketmeden olmuş, girmişsin kalbimin en derinliklerine hiç hissettirmeden. Çok önemliymişsin meğer benim için, sen ellerimden kayip gidince farkettim. Kalem kalem işlenmişsin içime. Pişmanlığım olmayacaksin asla. Hep iyiki olacaksin aklimda, iyiki. İşte bir veda daha...Her şey için teşekkürler.
Çok Geç
Pazar, Nisan 28, 2013
Sonlandiramadigimiz bir hikayemiz kalmisti senle. Gitmeseydin belki mutlu kareler ekleyebilirdik. Su an bakinca sadece aci goruyorum, hep aci. Her saniyesinde. Gulen yuzlerle birbirimize aci cektirdigimizi goruyorum. Gittin. Cok uzaktasin simdi. Sana ulasmaya calistim, ama gec kaldim. Hep baskalarina "cok gec" diyip cekip gitmistim. Bu sefer sessiz sakin gidisinle sen bana en buyuk gec kalmayi yasattin. Gittin ya daha otesi yokki. Sana ulasabilmemin hic bir imkani yok. Nerdesin ne yapiyorsu hic bilmiyorum. Karsina cikip son bir kez konusabilmek cok isterdim. Oyle cok isterdim ki. Ama biliyorum ki bunun icin de cok gec.
Imagination
Perşembe, Nisan 04, 2013
Reality leaves a lot to the imagination. Don't be afraid of imagining.
Kader
Çarşamba, Mart 27, 2013
Bir laf varmış ben yeni duydum, çok beğendim.
"Kul kurarmış kader gülermiş!"
Zorunda Değilim
Salı, Mart 26, 2013
"Seni sevmeyebilirim, ama bunu sana söylemek zorunda değilim." düşüncesi ile sahte gülüşler, yalandan arkadaşlıklar, yüzeysel samimiyetlerle duygulara dokunmamaya çalışanlar ile dolu bu hayat. Mimiksiz ruhlar, buz kesmiş kalpler, dilinden pozitiflik akarken tek derdi seni yiyip bitirmek olan canavarlar.
Different
I laugh, I love, I hope, I try, I hurt, I need, I fear, I cry. And I know you do the same things too. So we're really not that different, me and you.
City of Freaks
Perşembe, Mart 21, 2013
Istanbul is the city of freaks. Every other day you go outside to watch a freakshow. Dangerous freaks with drugs in their pockets, guns in their bellies. No book can protect you from them.
En içime kapandim.
Salı, Mart 12, 2013
Kapanma günleri vardır insanin ömründe, içine kapanir en içine bakar. O günlerdeyim. Kimseyi görmek istemiyorum, kimseyle görüşmek istemiyorum. Bir tek en içimde olani istiyorum yanimda, bir o olsun istiyorum hayatimda. Yetiyor bana. Artik istemiyorum kimseleri.
"Yavaşlık Hep Aldatır, Hızlılık İse Unutturur"
Salı, Mart 05, 2013
Herkes bir arayış içinde, ama hiç kimse ne aradığını bilmiyor.
Sanıyoruz ki çok paramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz, spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağız.
Hadi maddeciliği bir kenara bırakalım; niye herkes aşktan şikayetçi?
Çevremizde kaç kişinin aşk hayatı iyi gidiyor? Eminim parmakla sayılacak kadar azdır. Ve eminim hiç kimse yanlışın nerede olduğunu da bulamıyordur.
Ben ten uyuşması kadar ruh uyuşmasının önemine inanırım. Hatta insanların eş ruhlarının olduğuna bile inanırım. Ama ruhları olmayan bedenler birbirleriyle ne kadar uyuşabilir ki? Evet, önce göz görür fakat ancak ruh sever. Ayrıca ruhumuz olmadan eş ruhumuzu bulmak gibi bir şansımız olmadığına da eminim... İşte bu yüzden içimiz de sürekli bir eksiklik duygusuyla yaşıyoruz hepimiz, işte bu yüzden sürekli duvarlara çarpıp çarpıp kendimizi kanatıyoruz ve işte bu yüzden mutluluğu bir türlü yakalayamıyoruz...
Gerçekte hız çağında yaşıyoruz. Her şey o kadar hızlı geçiyor ki, ne işe, ne arkadaşlarımıza, ne ailemize, ne çocuğumuza, ne kendimize yeterince vaktimiz kalmıyor. Akrep ve yelkovanla yarış halindeyiz. Bu yüzden bütün ilişkiler yarım yamalak, bütün sevgiler bölük pörçük. Sevmeye bile vaktimiz yok bizim.
Oysa teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyoruz. Ne çamaşır yıkıyoruz ne de bulaşık, çayımızı kahvemizi makineler yapıyor.
İşlerimizi bir telefon, bir faksla hallediyoruz. Uçaklar bizi iki saat
içinde dünyanın bir ucuna taşıyor. Hatta artık gitmeye bile gerek yok,
internetle dünya elimizin altında. Ama yine de vaktimiz yok işte!
Bence doğanın kara bir laneti. Biz ondan uzaklaştıkça, o da bizden bütün zamanları çalıyor.
Milan Kundera "yavaşlık" adlı kitabında; "yavaşlık hep aldatır,hızlılık ise unutturur" diyor. Telefon hızlılık mesela, konuşulanları, söylenenleri unutturur. Mektupsa yavaşlık, hep vardır ve hep hatırlatır. Evet freni patlamış kamyon gibi yaşamanın hiç anlamı yok.
Ayağımızı gazdan yavaş yavaş çekelim ve biraz mola verip ruhumuzun da bize yetişmesini bekleyelim artık.
Aceleye ne gerek var?
Hayat yalnız biz izin verdiğimiz gibi geçer. İyi ya da kötü hızlı ya da yavaş...
Her şey bizim elimizde, sevgi de, aşk da, başarı da. Ama ancak kendi ruhumuzla buluştuğumuzda...
İletişim
Perşembe, Şubat 28, 2013
İletişim üzerine kurulu bir hayatımız var. Dünya iletişim ile dönüyor. İletişerek yaşıyoruz. İletim yapıp ileti alıyoruz bazen de iletiliyoruz. İletişim ile yaşıyoruz. Hatta iletişim için yaşıyoruz, iletmek aşkıyla sosyal ağları doldurup taşırıyoruz. İlettikçe iletiyor, kendimize sosyal kimlikler yaratıyoruz.
Başlangıç
Bir insan kaç başlangıç yapar hayatında? Kaç başlangıca yer vardır hayatında? Kaç yıkıma o can dayanır? Kaç kere tekrar gücünü toplar başlamak için? Peki ya yeniden başlamak can yakıcı değil midir? O acı nasıl atılacaktır o bünyeden?
Gerçekten yeniden başlamak mümkün müdür? Mümkünse nereden başlamak gerekir?
Nereden başlamam gerekir?
Gerçekten yeniden başlamak mümkün müdür? Mümkünse nereden başlamak gerekir?
Nereden başlamam gerekir?
Veda Mektubu
Çarşamba, Şubat 20, 2013
Bir veda mektubu yazıyorsan eğer eldivenlerini giymelisin. Giy ki o mekupta parmak izlerin kalmasın. Vedanla işlediğin cinayete bir kanıt daha eklenmesin. Çünkü bir vedadır canına kıyan bizliğin. Bitirir geridekini. Bir silah ile öldürmekten daha ağır daha can yakıcıdır bir veda mektubu. Can alıcıdır her kelime. O kelimeler, ah ölüm fermanıdır. Eldivenlerin ile imzala o mektubu ve öyle git, ölümümü senden bilmesinler. Bir öpücük de kondur zarfa son öpücük olsun, veda öpücüğü, hayata veda...
Hani
Söylemek istediklerin vardır ama söyleyemezsin ya hani. Hani istersin ya hıçkırarak ağlamak ama yaşlar akmaz sadece boğazın düğümlenir. Çok kızmak istersin ama kızamayıp çekip gidersin ya hani. İşte o an var ya hani hayal kırıklığı dediğimiz ve dünyamızı tuz buz eden. O işte insani bitiren.
Firsts
Salı, Şubat 12, 2013
We always imagine our first kiss, our first love or just our firsts with someone special. But we never imagine our first disappointment. We are never prepared for this. That's why we easily break and bend throught our lives.
What do you want?
Pazartesi, Şubat 04, 2013
Şu anki kararsızlık hallerimi özetleyen budur:
Çözmem gereken budur. Çözümü bende biliyorum, çözebileceğimi de biliyorum. Tek gereken oturup sakin kafa ile düşünmem. Bir süreliğine kendimi yalıtmam lazım ve ben bunu yapacağım.
Çözmem gereken budur. Çözümü bende biliyorum, çözebileceğimi de biliyorum. Tek gereken oturup sakin kafa ile düşünmem. Bir süreliğine kendimi yalıtmam lazım ve ben bunu yapacağım.
Obnoxious
Pazar, Ocak 27, 2013
You are my heaven but probably I'll be your hell. Because this is me. I am like this. Of course with good intentions and good deeds. But the result is obnoxious.
Nefret Söylenmeli ki Rahatlansın
Cumartesi, Ocak 26, 2013
Nefret söylenmeli demiştim. Söylemek için fırsat geliyormuş. Döktüm içimdeki ona olan tüm kırgınlıklarımı, kızgınlıklarımı masaya ve hafifledim. Öyle bir hafifledim ki o bile şaşırdı. Bakakaldı. Mahvedip gittiği hayatta yarattığı etkileri bilemeden geldiği o masadan ağırlıklar yüklenerek kalktı. Ben rahatladım, ona neler oldu bilemem.
Sonuç; evet burası düşünülmesi gereken kısım. Söyledim de ne oldu? Bana yaptığını ben laflarım ile ona yapmış oldum.
Neyse bu da böyle bir anımdı işte.
Ne anılar unutuluyor, ne hayatlar hayatımıza değip geçiyor. Bu da unutulur ama isterdim ki unutulmasın.
Sonuç; evet burası düşünülmesi gereken kısım. Söyledim de ne oldu? Bana yaptığını ben laflarım ile ona yapmış oldum.
Neyse bu da böyle bir anımdı işte.
Ne anılar unutuluyor, ne hayatlar hayatımıza değip geçiyor. Bu da unutulur ama isterdim ki unutulmasın.
Nefret Söylenmeli
Perşembe, Ocak 17, 2013
Karşısına sadece küfretme isteğiyle oturduğunuz bir insan oldu mu hiç? Hiç içinizdeki tüm kirli sözleri tutmaya çalışarak orada oturup dinlediniz mi onu? Yapmayın. Bütün o küfürler beyninizi kemirirken onu size sevimli kılacak bir yan aramayın. Bu acıyı çektirmeyin kendinize. Olmasın. Böyle olmasın. Dinlemesi çok zor. Dinlemeyin. Nefretinizi söylemeye gittiyseniz söyleyin, kendinizde o güveni bulun. Söyleyin ki rahatlayın. İçinizin yüküyle ezilmeyin.
Oturdum o masada ve dinledim onu. Oraya gitmemin tek sebebi ondan ne kadar çok nefret ettiğimi söyleme isteğiydi sadece. O konuştu, ben kendimi tuttum. Sustukça sustum. İçimden çıkacaklardan korktum. Tek istediğim şey... neyse. O kadarı da fazla olur sanırım.
Oturdum o masada ve dinledim onu. Oraya gitmemin tek sebebi ondan ne kadar çok nefret ettiğimi söyleme isteğiydi sadece. O konuştu, ben kendimi tuttum. Sustukça sustum. İçimden çıkacaklardan korktum. Tek istediğim şey... neyse. O kadarı da fazla olur sanırım.
Dinle
Cuma, Ocak 11, 2013
Biriyle konuşmaya o kadar çok ihtiyacım var ki şu an. O kadar mutsuz ve yalnizim ki. O kadar güçlü görünüyorum ki kirilmaya firsatim yok. Nasil bir kale duvari gibi duruyorsam insanlara karsi, toplarin yikamadigi sur izlenimi veriyorum. Aslinda su an sadece ve o kadar cok sacmalamak istiyorum ki. Sen ol ve butun bu sacmaliklarimi dinle o kadar cok istiyorum ki.
Where is my mind?
Perşembe, Ocak 10, 2013
Şu sürekli bir şeyleri kaçırıyor olma hissi beni bitiriyor. Hiç bir şeyi tam olarak yapacak vaktim yok. Kendime ayıracak bile vaktim yok. İstemediğim şeyleri yapıyorum. Neden bilmiyorum ama yapıyorum. Yapmaya da devam ediyorum. Çok anlamsız çok gereksiz. Çok dolu görünen bomboş bir hayat yaşıyorum ben. Canına herkes farklı şekilde kiyar ya işte bu da benim yöntemim. Ben de bu şekilde yavaş yavaş kendimi öldürüyorum. Anlamsız bir hayatta kendimi sevdirmeye çalışıyorum boşuboşuna. İnsan gibi davrandığım bir koyun sürüsü içerisinde yapayalniz duruyorum. Mutsuzum evet şu an çok mutsuzum.
Yasını Tuttuğun Sen
Pazartesi, Ocak 07, 2013
SPRING AND FALL: TO A YOUNG CHILD
Gerard Manley Hopkins
Márgarét, áre you grieving
Over Goldengrove unleaving?
Leáves, like the things of man, you
With your fresh thoughts care for, can you?
Áh! ás the heart grows older
It will come to such sights colder
By and by, nor spare a sigh
Though worlds of wanwood leafmeal lie;
And yet you will weep and know why.
Now no matter, child, the name:
Sórrow’s spríngs áre the same.
Nor mouth had, no nor mind, expressed
What heart heard of, ghost guessed:
It is the blight man was born for,
It is Margaret you mourn for.
Not: Şair, bu şiirinin doğru okunabilmesi için vurgu işaretlerini kendisi koymuştur.
BAHAR İLE GÜZ: KÜÇÜK BİR ÇOCUĞA
Gerard Manley Hopkins
Márgarét, yapraklarını döküyor ya Altınkoru
Seni kederlendiren yoksa bu mu?
Yaprakların gidişi, insan hali gibi ya, yasına o gonca
Düşüncelerinin mazhar oluşu bundan mı yoksa?
Lâkin, heyhat! yürek usul usul olgunlaşır
Ve göz görür, ama gönül gene de katlanır,
Bir ah vah bile etmez zamanla, oysa yerle yeksan
Çürümektedir ağaç kabukları, yapraklar gene darmadağın;
O zaman da ağlarsın ama sır değildir artık niye ağladığın.
Bak, yavrum, ne olursa olsun adı:
Hep aynıdır elem pınarları.
Ne ağzından, ne de zihninden dökülür söze
Yüreğinin duydukları, doğanlar ruhunun içine:
Bu mührü yemiş de doğmuş insan denen,
Bu sensin Margaret, yasını tuttuğun, sen.
İnsanda her okuduğunda farklı bir his uyandırabiliyorsa bir şiir, işte o zaman o şiir başarılıdır. İlk okuduğum günden beri dizeleri beynime kazınan bu şiirin üzerine pek çok kez düşündüm. Sayısı bilinmez kaç kere düşündüğümün. Ne mührünü yemiş de doğmuşuz acaba? O kadar çok mühürle geliyoruz ki şu yaşımıza artık biz oluyoruz her dakika yasını tuttuğumuz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)