hayatımdakilere söyleyemediklerim 2
Salı, Kasım 25, 2014
* Neden gittin? Bak ben yapayalnız kaldım. Sensiz çok sessiz kaldım. Işıksız yollara düştü toz pembe hayallerim. Ben hep senin küçük kızın olacağım sanardım. Şımarık kız çocuğu olacaktım ömür boyu. Ama elimi tutup bana güç veren, sırtıma vurup "sen yaparsın" diyen yok artık. Yok. Çok büyük yokluk.
* Her damla yaşla kırışıklıkların derinleşiyor, her yaş yüzüne yılları ekliyor.
* Sana dürüstüm ama gözünde aklanmam imkansız, karanlıklar ruhumun her yerinde
* İyi gidiyorsun, hayallerine teşvik et kendini.
* Kalbimi yerinden alıp avuçlarına koyasım var.
*Bıktım senden.
* Bu notta hayatın kendisine olsun: Zalimsin.
* Her damla yaşla kırışıklıkların derinleşiyor, her yaş yüzüne yılları ekliyor.
* Sana dürüstüm ama gözünde aklanmam imkansız, karanlıklar ruhumun her yerinde
* İyi gidiyorsun, hayallerine teşvik et kendini.
* Kalbimi yerinden alıp avuçlarına koyasım var.
*Bıktım senden.
* Bu notta hayatın kendisine olsun: Zalimsin.
First days
Çarşamba, Eylül 24, 2014
First days of autumn, I am in London... a bit chill, a bit sunny. Fog in the morning breeze... refreshing.
I have things to say, moments to live, days to count and lots of things to accomplish in this magnificent city.
Lovely.
I have things to say, moments to live, days to count and lots of things to accomplish in this magnificent city.
Lovely.
Çok ses
Pazar, Eylül 21, 2014
Müziğin sesini öyle çok açki, kaçsın tüm kötü düşünceler aklının içinden.
playing checkers with scars
I’m never gonna wait
that extra twenty minutes
to text you back,
and I’m never gonna play
hard to get
when I know your life
has been hard enough already.
When we all know everyone’s life
has been hard enough already
it’s hard to watch
the game we make of love,
like everyone’s playing checkers
with their scars,
saying checkmate
whenever they get out
without a broken heart.
Just to be clear
I don’t want to get out
without a broken heart.
I intend to leave this life
so shattered
there’s gonna have to be
a thousand separate heavens
for all of my flying parts.
Andrea Gibson
that extra twenty minutes
to text you back,
and I’m never gonna play
hard to get
when I know your life
has been hard enough already.
When we all know everyone’s life
has been hard enough already
it’s hard to watch
the game we make of love,
like everyone’s playing checkers
with their scars,
saying checkmate
whenever they get out
without a broken heart.
Just to be clear
I don’t want to get out
without a broken heart.
I intend to leave this life
so shattered
there’s gonna have to be
a thousand separate heavens
for all of my flying parts.
Andrea Gibson
Determined Soul
Cumartesi, Eylül 20, 2014
There is no chance, no destiny, no fate that can hinder or control the firm resolve of a determined soul.
Hala Buradaymışsın Gibi 2
Pazar, Eylül 14, 2014
Uzaktayım ya sanki hatalarım yok gibi,
Ölüm hiç yaşanmamış, yaşlar hiç akmamış gibi.
Bu günahlar şehri bir acı yatağından farksız, kül kaplı bir mezarlık gibi.
Sensiz bu şehir ışıksız, kapkaranlık bir orman gibi.
Kalanın gidene arkadan baktığı şu garip dünyada sen gittin gideli benim her hatamın bedeliymişsin gibi.
Hatalarımın bitimiymişsin gibi.
Sanki bir nokta olmuş, bir sayfayı bitirmiş, imzanı atıp gitmişsin gibi.
Göz yaşlarımın tek sahibi...
Rahat uyu
Ölüm hiç yaşanmamış, yaşlar hiç akmamış gibi.
Bu günahlar şehri bir acı yatağından farksız, kül kaplı bir mezarlık gibi.
Sensiz bu şehir ışıksız, kapkaranlık bir orman gibi.
Kalanın gidene arkadan baktığı şu garip dünyada sen gittin gideli benim her hatamın bedeliymişsin gibi.
Hatalarımın bitimiymişsin gibi.
Sanki bir nokta olmuş, bir sayfayı bitirmiş, imzanı atıp gitmişsin gibi.
Göz yaşlarımın tek sahibi...
Rahat uyu
oyalanıyoruz
Salı, Eylül 09, 2014
bir isim bir insanı bu kadar mı yakar. her telaffuz ettiğimde canım yanıyor. tahmin etmezdim ismini anmanın bile bu kadar zor olacağını. zaman oyalıyor, unutturmuyor.
Madness
Çarşamba, Eylül 03, 2014
The capacity for madness lives in all of us. The question is whether those who love us see it for what it is, or try to romanticize it into something else.
Do you love me with everything I have?
All the broken parts, tears and a sharp tongue?
Can you lessen the pain inside
Will you hold my hand when I stumble?
Bendim
Cuma, Ağustos 29, 2014
Aslında kimse bana bir şey yapmadı. Ben yaptım herşeyi, ama hep başkalarını suçladım. Hep ben değil "onlar" dedim. Kendime hep bunu söyledim. Ama yalandı. İçimde biliyordum hep yalandı. Bendim herşeyi yapan.
Bu Şehir
Pazartesi, Ağustos 25, 2014
unutupta silemediğim hatıraların var. kalbime gömüp yok sayamam seni. unutamam, vazçemem o hatıralardan. bir ay daha bitti. kabullenemedim hala. aylar bitiyor, zaman geçiyor. bu yağmur bu şehri defalarca yıkıyor ama ne hatıraların gidiyor ne de kokun...
bu şehir hala sen kokuyor.
bu şehir hala sen kokuyor.
hayatımdakilere söyleyemediklerim
Pazartesi, Ağustos 11, 2014
*hüzün mü kaplı bu şehir, yoksa ben mi hep mutsuzum?
sokakları boşken güzel gelir şehir ama kalabalığın peşinden giderim hep
yalnızlık korkusudur belki, gecenin beni içine çekişinden bu kaçışlar
*çok düşünürüm, çok karışır kafam
sustukça susarım, bana ben lazımım.
*çalsın o şarkı fonda. yaklaş. gözlerin sıcacık, bana bakmaya devam etsinler.
*hayatı neden bu kadar sorguluyorum? ya da daha doğrusu kendimi neden bu kadar sorguluyorum?
*dost musun düşman mı? aydınlık mı karanlık mı? ne saklı içinde bazen karar veremiyorum.
*çok uzaksın. çok dalgalısın. bazen gelgitlerinle beni o dalgarında boğuyorsun. bırak beni düze çıkayım, yaşamak istiyorum daha. çok yol var önümde. belki de çok kısa. ama daha vaktim var.
*yoksun.
*beni bana bırak, zorlama.
*sahte gülüşün öyle büyük ki kendin kayboluyorsun içinde.
*senin yanın lavanta tarlası gibi; güzel kokan ama arılarla dolu olan kocaman bir tarla. dikenlerini batırmaya hep hazırsın.
*beni affet!
sokakları boşken güzel gelir şehir ama kalabalığın peşinden giderim hep
yalnızlık korkusudur belki, gecenin beni içine çekişinden bu kaçışlar
*çok düşünürüm, çok karışır kafam
sustukça susarım, bana ben lazımım.
*çalsın o şarkı fonda. yaklaş. gözlerin sıcacık, bana bakmaya devam etsinler.
*hayatı neden bu kadar sorguluyorum? ya da daha doğrusu kendimi neden bu kadar sorguluyorum?
*dost musun düşman mı? aydınlık mı karanlık mı? ne saklı içinde bazen karar veremiyorum.
*çok uzaksın. çok dalgalısın. bazen gelgitlerinle beni o dalgarında boğuyorsun. bırak beni düze çıkayım, yaşamak istiyorum daha. çok yol var önümde. belki de çok kısa. ama daha vaktim var.
*yoksun.
*beni bana bırak, zorlama.
*sahte gülüşün öyle büyük ki kendin kayboluyorsun içinde.
*senin yanın lavanta tarlası gibi; güzel kokan ama arılarla dolu olan kocaman bir tarla. dikenlerini batırmaya hep hazırsın.
*beni affet!
Wine & dine
Cumartesi, Ağustos 02, 2014
Life is all about good eating and wine. Wineing and dining. That's the biggest blessing in the world.
26
Cumartesi, Temmuz 19, 2014
26 oldum.
Sensiz koca bir yıl geçti.
Bir yıl daha aldım ben üzerime. Sen ise yine 25 kaldın.
Yeni yerler, yeni yüzler ekledim anılarıma. Kaydetmeye devam eden gözlerim güzellikler gördü ama sana dair pek çok söz de döküldü onlardan.
Ben bu yaşımda akıllandım. Koca bir yıl bana sözleri ağzıma tıkamayı öğretti. Onları içinde tutmayı, gözlerden akıtmayı öğretti. Sustum, çok sustum. Sana dair her şeye sustum. Daha da suskun oldum.
Hayatı sevdim mi? Zalimlik edemem. Evet zaman zaman çok sevdim.
Nereye gidersen git, zihnindekileri de yanında götürdükçe mekanın hiç bir önemi yoktur. Hayalet anılarına kendini boğmaya devam ettikçe hayal dünyasında kalırsın. Bilerek kaldım. Çünkü orada sen varsın.
Sensiz koca bir yıl geçti.
Bir yıl daha aldım ben üzerime. Sen ise yine 25 kaldın.
Yeni yerler, yeni yüzler ekledim anılarıma. Kaydetmeye devam eden gözlerim güzellikler gördü ama sana dair pek çok söz de döküldü onlardan.
Ben bu yaşımda akıllandım. Koca bir yıl bana sözleri ağzıma tıkamayı öğretti. Onları içinde tutmayı, gözlerden akıtmayı öğretti. Sustum, çok sustum. Sana dair her şeye sustum. Daha da suskun oldum.
Hayatı sevdim mi? Zalimlik edemem. Evet zaman zaman çok sevdim.
Nereye gidersen git, zihnindekileri de yanında götürdükçe mekanın hiç bir önemi yoktur. Hayalet anılarına kendini boğmaya devam ettikçe hayal dünyasında kalırsın. Bilerek kaldım. Çünkü orada sen varsın.
Sevmek Zor
Cumartesi, Temmuz 12, 2014
istemeden kırıyorum onu biliyorum. hoş sadece o değil. pek çok kişiyi istemeden kırıyorum. aslında istemediğim için kırıyorum, istenmemek kırıyor onları.
seneler geçtikçe her şey o kadar zor ki...
Kargo - Sevmek Zor
seneler geçtikçe her şey o kadar zor ki...
Kargo - Sevmek Zor
Aldırma
Çarşamba, Temmuz 09, 2014
içimi sıkıştıran bir şey var şuramda
çamur sıçramış kenarına şansımın
çıkmaz
sokaklarında yaşadığım kentin
barışmak çok uzakta
ben çaresiz, yarısı örülü köprü
gözüm karşı yakada.
gönül gözüm tavuk karası
batar çıkar karanlıklarda sığ sulara
-bu küslük beni bitirir-
kaderim
ucundan yakılmış sigara
nerede kaldı güzel günlerin gemisi
gelmedi hala
oysa senin olduğun her yer
deniz kenarı bana.
oysa o kadar kolay ki mutlu olmamız
yeterli malzememiz var ben seviyorum seni
aldırma
bebeğimiz çok küçük daha.
aldırma
içimi sıkan bir şey var şuramda
tarifsiz olmasının deli eden baskısı
ama şuramda
ama tam ortasında bedenimin
ellerin değince ürperen yerlerimin
bedenim
ne çok özledi seni
ve bu şiiri ne kadar basitleştiriyor değil mi
olsun
özledim
kendimi terkediyorum kaçıncı defa
yazdıklarımın uzağına düşüyor hayat
ben başa dönüyorum, ben boşa dönüyorum
gittiğim her yerde elleri yakamda
gözüm karşı yakada
ben yarım bir köprü
ulaşamadım sana.
Özgür Ballı
çamur sıçramış kenarına şansımın
çıkmaz
sokaklarında yaşadığım kentin
barışmak çok uzakta
ben çaresiz, yarısı örülü köprü
gözüm karşı yakada.
gönül gözüm tavuk karası
batar çıkar karanlıklarda sığ sulara
-bu küslük beni bitirir-
kaderim
ucundan yakılmış sigara
nerede kaldı güzel günlerin gemisi
gelmedi hala
oysa senin olduğun her yer
deniz kenarı bana.
oysa o kadar kolay ki mutlu olmamız
yeterli malzememiz var ben seviyorum seni
aldırma
bebeğimiz çok küçük daha.
aldırma
içimi sıkan bir şey var şuramda
tarifsiz olmasının deli eden baskısı
ama şuramda
ama tam ortasında bedenimin
ellerin değince ürperen yerlerimin
bedenim
ne çok özledi seni
ve bu şiiri ne kadar basitleştiriyor değil mi
olsun
özledim
kendimi terkediyorum kaçıncı defa
yazdıklarımın uzağına düşüyor hayat
ben başa dönüyorum, ben boşa dönüyorum
gittiğim her yerde elleri yakamda
gözüm karşı yakada
ben yarım bir köprü
ulaşamadım sana.
Özgür Ballı
Sevmek
Cuma, Temmuz 04, 2014
Sevdiğin varsa bu dünyada zayıfsın demektir. Savunmanın yıkılabileceği zayıf bir noktandır o. Sen duvarlarını istediğin kadar yüksek tutsanda en açık verdiğin nokta sevdiğindir.
Sevmek sana dair uzayıp giden bir yol aslında.
Bir anne kalır bir de kalbindeki yara
Cuma, Haziran 27, 2014
Bu hayatta iki şey terketmiyor insanı. Herkes ve her şey gitsede insanın bir yanında annesi kalıyor bir de kalbindeki yarası.
Yüzyüzeyken Konuşuruz
Perşembe, Haziran 26, 2014
"Yanlış cevaplarla gitti doğrular
Merhaba benim adım boş bırakılan sorular
Üstümden geçen bulutlara inanmam
Onlar her zaman biraz hüzün taşırlar"
Merhaba benim adım boş bırakılan sorular
Üstümden geçen bulutlara inanmam
Onlar her zaman biraz hüzün taşırlar"
Senarist
Bir yerlerde yanlışlık var.
Bu böyle olmamalıydı.
Senaryoda aksama var.
Olay sırası yanlış.
Hayır olmamalı,
Bu senaryo bu sırada akmamalı.
Başa dönmeli, karaktere çeki düzen vermeli.
Sağlam bi silkelemeli sayfaları ve senaryoyu kendine getirmeli.
Hayır böyle değil, şu anki gibi değil.
Dön başa.
Al kalemi eline ve yazmaya başla
Yaz tektek her hatandan aldığın dersi
Her gidenin bıraktığı duygu yüklerini
Ve en uygun yüklemleri bul onlara.
Senaryo bu
Afilli olmalı
Yaz satırları, diyalogları ve doldur tüm boşlukları
Güneş ekle beyaz sayfaya ve dağlar çiz ortasından nehir aksın tıpkı bir ilk okul çocuğunun resmi gibi
Replikler böyle dökülsün başrolün ellerinden
Dön başa,
Ayakkabılar giydir başrole ve sal sokağa
Koşsun dursun satır aralarında
Gitmesin - gidemesin o en sevdiğinin yanından
Savaşmasın kendiyle bu kadar
Kapasın gözlerini ve dinlesin
Sessizlikte yankılanan ayak seslerini
Söylesene senarist sen hiç bir şehri karanlık gecelerde dinledin mi?
Biraz dal hışırtısı, hızlı adımların apartmanlara çarpıp yankılanan sesi, bir kuş kahkahası ve belki üzerinden geçen bir uçak sesi.
Ey senarist, kendini hiç karanlık gecelerde kaybettin mi?
O sokak senin bu sokak benim yürüdünmü benliğinden kaçarcasına?
Ey senarist, boşluklara düşürme baş rolü. Duygular ver ona oynasın kendince. Oyalansın zavallı.
Bırak kalsın unutamadıklarıyla.
Onun senaryosu da bu olsun ve kalsın satır aralarında.
Bu böyle olmamalıydı.
Senaryoda aksama var.
Olay sırası yanlış.
Hayır olmamalı,
Bu senaryo bu sırada akmamalı.
Başa dönmeli, karaktere çeki düzen vermeli.
Sağlam bi silkelemeli sayfaları ve senaryoyu kendine getirmeli.
Hayır böyle değil, şu anki gibi değil.
Dön başa.
Al kalemi eline ve yazmaya başla
Yaz tektek her hatandan aldığın dersi
Her gidenin bıraktığı duygu yüklerini
Ve en uygun yüklemleri bul onlara.
Senaryo bu
Afilli olmalı
Yaz satırları, diyalogları ve doldur tüm boşlukları
Güneş ekle beyaz sayfaya ve dağlar çiz ortasından nehir aksın tıpkı bir ilk okul çocuğunun resmi gibi
Replikler böyle dökülsün başrolün ellerinden
Dön başa,
Ayakkabılar giydir başrole ve sal sokağa
Koşsun dursun satır aralarında
Gitmesin - gidemesin o en sevdiğinin yanından
Savaşmasın kendiyle bu kadar
Kapasın gözlerini ve dinlesin
Sessizlikte yankılanan ayak seslerini
Söylesene senarist sen hiç bir şehri karanlık gecelerde dinledin mi?
Biraz dal hışırtısı, hızlı adımların apartmanlara çarpıp yankılanan sesi, bir kuş kahkahası ve belki üzerinden geçen bir uçak sesi.
Ey senarist, kendini hiç karanlık gecelerde kaybettin mi?
O sokak senin bu sokak benim yürüdünmü benliğinden kaçarcasına?
Ey senarist, boşluklara düşürme baş rolü. Duygular ver ona oynasın kendince. Oyalansın zavallı.
Bırak kalsın unutamadıklarıyla.
Onun senaryosu da bu olsun ve kalsın satır aralarında.
Acı
Acı azalan bir şey değildi. Acı sadece insanın zamanla beraber yaşamayı öğrendiği bir şeydir.
Acı bir şeydir. Acı gelir ve hayatınıza konar. Oturur ve kendine köşe edinir; öyle kolay kolay gitmeyen misafirlerdendir.
Acı siz istemedikçe sizi bırakmayan şeydir. Acı onunla başa çıkmayı öğrendğiniz ama asla tamamen silip atamadığınız bir şeydir.
Acı kaybetme eyleminin duyguya vurulmuş halidir.
Acı canınızı yakmayı en çok seven şeydir.
Acı bir şeydir ve bir kere hayatınıza girdimi asla geçip gitmeyen bir şeydir.
Acı, sona giden bu yolda en büyük mağlubiyettir.
Acı bir şeydir. Acı gelir ve hayatınıza konar. Oturur ve kendine köşe edinir; öyle kolay kolay gitmeyen misafirlerdendir.
Acı siz istemedikçe sizi bırakmayan şeydir. Acı onunla başa çıkmayı öğrendğiniz ama asla tamamen silip atamadığınız bir şeydir.
Acı kaybetme eyleminin duyguya vurulmuş halidir.
Acı canınızı yakmayı en çok seven şeydir.
Acı bir şeydir ve bir kere hayatınıza girdimi asla geçip gitmeyen bir şeydir.
Acı, sona giden bu yolda en büyük mağlubiyettir.
Ah'lar Ağacı
Ah'lar Ağacı
1-
Bir ilaç içsem bari diye düşündüm,
Biraz kolonya sürünsem,
Ferahlasam, pencereyi açsam.
Şöyle bir şey yazdım sonra:
Yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre
Sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde.
Berbattı,
Bir şiire böyle başlanmazdı.
İç ses diye söylendim,
Ardından Yıldırım Gürses...
Aptal aptal güldüm bir de buna.
Ayşecik vazoyu kırıyor
Ve ‘tamir et bakalım’ diyordu babasına.
Yapıştırsam da parçalarını hayatımın
Su sızdırıyordu çatlaklarından.
Karnabahar kızartmıyordu asla
Başrolde kadınlar.
Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım Tanrı’nın eliydi.
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan.
Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi,
Çok şey görmüşüm gibi,
Ve çok şey geçmiş gibi başımdan,
Ah...dedim sonra
Ah!
İç ses, diye söylendim
Çocukken şöyle dua ederdim Tanrı’ya:
Tanrım bana hiç erimeyen,
Kırmızı bir bonbon şekeri yolla.
Eski tül perdelerden gelinlik biçerdik
Kardeşimle kendimize durmadan,
Olmayan çayları,
Olmayan fincanlardan içerdik.
Olmayan kapıları açardık,
Olmayan ziller çaldığında.
Siyah papyonlu olurdu mutlaka
Resim defterimizdeki damat.
Yedi günde yarattığımız dünya
Mutlu olurduk pastel koksa.
Ve şimdi şöyle dua ediyorum Tanrı’ya:
Olanlar oldu tanrım
Bütün bu olanların ağırlığından beni kolla!
Kaybolmak istemiştim bir zamanlar
Kapının arkasında yokum demiştim
Ve divanın altında da.
Bulamazsınız ki artık beni,
Hayatın ortasında.
Kaybolmak istemiştim bir zamanlar
Beni kimse bulamazdı
Tanrı’nın arkasına saklansam.
O Kocamandı, en kocamandı o.
Bir kız çocuğunun hayalleri kadar.
Bir zamanlar kendimi
Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım.
Kaç metredir benim yokluğum?
Benden daha çok var sanmıştım.
Benim yokluğumdan dünyaya
Bir elbise çıkar sanmıştım.
Dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan
Sonunda ben de alıştım.
Ah...dedim sonra,
Ah!
Güzin Ablası kitaplar olan bir kızdım,
İçim sıkılmasa o kadar
Tek bir satır bile okumazdım.
Taş bebeğim ters çevrilince ağlardı
Bir derdi var derdim.
Derdimi demeyi ben taşbebeğimden öğrendim.
Ninni derdim, ninni bebeğim!
Cam gözlerini kapardı, naylon kirpiklerini.
Plastik gözkapaklarının ardında,
Bilirdim rüyaları yoktu bebeğimin,
Gözyaşları da.
Ağladıkça tükürüğümden sürerdim gözaltlarına.
Bu kadar kolay harcamazdım rüyalarımı,
Kırmızı çantamda bayram harçlıklarım olmasa.
İnsan çıtır ekmeği ısırdığında,
Kırıklar dolar kucağına,
İşte orası umudun tarlasıdır.
Ve orada başaklar ağırlaştığında,
Sayısız ah dökülür toprağa.
İç ses, diye söylendim
Ve ah dedim sonra,
Böyle ah demeyi beli bükük bir ahlat ağacından öğrendim.
Dallarına salıncak kurardı çocuklar,
Hızlı yaşanan bir hayatın şarkılarıydı salıncaklar.
Meyveleri tatsızdı
Eski bir lanetten dolayı
Herkes dişlerdi acı meyvelerini,
Ve herkes söverdi ona.
İsmini yazardı herkes onun bağrına,
Ah derdi o. Ah!
Bıçağın ucundaydı insanların hafızası
‘İnsan unutandır
ve insan unutulmaya mahkum olandır.’
Tanrı şöyle derdi o zaman:
Ah!
Ne çok dikeni vardı ahlat ağacının tanrım,
Ulaşılamazdı,
Sen sarılmak istesen ona,
O sana sarılmazdı.
Ne çok dikenin vardı Tanrım!
Ne çok isterdim,
Sana sarılamazdım.
Ve şöyle derdim o zaman:
Ah!
Ahlat ahların ağacıydı,
Yaşlanmaya başlayanların,
İtiraf edilememiş aşkların,
Evde kalmış kızların.
Ahlat ahların ağacıydı,
Cezayir nasıl cezaların ülkesiyse,
Öyleydi işte.
Ve etimoloji Eti’lerden kalma
Bir zaman birimiydi yanılmıyorsam.
Ve yanılmıyorsam yalnız insanların,
Kahvaltı edip ağladıkları pazar sabahları yokmuş o zaman.
Mesela o zamanlar
Mutsuz olduğunda insanlar,
Yok olurmuş bazı dakikalar.
Gülümsedim o sıra,
Bazen sevinirim,
Sevinmek nedense hep yedi yaşında
Ve ah... dedim sonra,
Ah!
Bazen ah diyorum durmadan,
Şimdi ben ahlatın başında,
Otuz iki yaşımda.
Ahlar ağacı gibi.
Rengarenk çaputlar bağladım yıllarca dallarıma,
Mavi, mor, kırmızı ve yeşil,
İstedim, hep istedim,
Sen iste derdim, iste yeter ki
Vereyim.
Her istediğimi verdim.Arttım, fazlalaştım,
Eksikli yaşamaktan.
Ahlar ağacıyım, gibisi fazla.
Başka bir şey istemem
Artık beyazlaşan üç-beş tel saçıma,
Hesabımı vermekten başka.
Vasiyetimdir:
Dalgınlığınıza gelmek istiyorum
Ve kaybolmak o dalgınlıkta.
At arabasıyla kağıt toplardı
Her sabah çingene kadınlar.
Üst üste yığılırdı buruşuk kirli kağıtlar
Şaşırırdım
Kadınların mı yoksa kağıtların mı memeleri kocaman?
Bir zamanlar öfkem beni zora koşardı.
Kızıl yelelerim yapışırdı terli alnıma
Ne eğere gelirsin ne de semere derledi bana,
Yeniden doğmuş olurdum oysa,
Öldüğümü sandıklarında,
Yalnızca kağıtlarda iyi koşan bir at olarak.
Vasiyetimdir:
En güçlülerinden seçilsin
Beni taşıyacak olanlar.
Ahtım olsun,
Yükleri ağırlaşsın diye iyice,
Tabutumun içinde tepineceğim.
2-
Bir göl vardı evimizin karşısında,
Mavi gözleri olan,
Kara yağız bir şehirde yaşamışım meğer yıllarca.
Ya siz,
Nasıl bilirdiniz çocukluğunuzu ey cemaat?
Nasıldı
Öldürdüğünüz birinin cenaze namazını kılmak?
İlk üç vişneyi verdiğinde bahçedeki ağaç
Annem sevindiydi hatırlarım.
Ah demişti.
Ah!
Üç küçük kırmızı dünya verilmişti sanki ona.
Annem çok sevinmelerin kadınıydı.
Bazen sevinince annem gibi,
Rengarenk reçeller dizerim kalbimin raflarına.
Annem çok sevinmelerin kadınıydı,
Sıcak yemeklerin.
Başına diktikleri o taş,
Ne zaman dokunsam soğuktur oysa.
Ben okşadığımda ama, ısınır sanki biraz.
İç ses!
Bu bahsi kapa!
Mutfağa gidip domates çorbası pişirdim.
Çoktandır öksüz olan mutfakta
Buğulandı ve ağladı camlar,
Gözyaşlarını kuruladım perdelerin ucuyla.
Çoktandır öksüz olan dünyaya baktım,
Allah babasıyla baş başa kalmış insanlara,
Poşetin tamamını beş bardak suya boşaltınca,
Sanki biraz rahatladım.
Kazanlar dolusu çorba kaynatsam sanki,
Artık kimse mutsuz olmayacaktı.
Ah...dedim sonra,
Ah!
İç sıkıntımla çektirdiğimiz bu fotoğrafta,
Aynı vampir gibi çıkacağız.
Kırmızı çorbama ekmek doğrayınca,
Sanki biraz ferahladım.
Karıştırdım ve iç ses diye fısıldadım:
Hala aç mısın?
Bir tren geçti yine tam o sıra
Ustura gibi kara,
Düdük çala çala,
Geçti şiirimin ortasından.
Kes şunu dedim, kes artık!
Oldu olacak,
Kan kardeşi olsun ruhumla yollar.
Merak ederdim,
Kesik başları ve sarı ışıklarıyla
Nereye gider bu insanlar?
Raylar uzanırdı içimde kilometrelerce
Bir kara yılan gibi,
Bilemezdim menzil neresi?
Ah...dedim sonra
Ve acilen makas değiştirdim.
İç ses, diye söylendim,
Raydan çıkma bundan sonra.
Kuyruk sallardı,
annemden kalma maaşım
her üç ayın sonunda.
Sevinirdi,
Kocaman bir kara kediyi okşamış gibi ellerim.
Sarımsak kokulu fötr şapkalı amcalarla,
Muhabbet ederdik kuyrukta.
Bizler sarımsak kokan uzun bir dizenin,
Fötr şapkalı kelimeleriydik,
Çürük dişlerimizle bizler,
Dökülmüş harfler gibi kelimelerden,
Saf ve pembe gülümserdik.
Bizler her üç ayın sonunda yeniden doğan bebeklerdik.
Neden ilerlemiyor bu kuyruk derdik,
Neden hep aynı yerdeyiz,
Hayattan söz edilirdi,
Zor denirdi,
Ve ardından susulurdu mutlaka.
Fötr şapkalı amcalardan biri
Ah derdi sonra,
Ah!
Kuyruk öfkeyle kıpırdanırdı o zaman.
3-
“Bir Arap şairi şöyle demiş,
Savaşta yenilen halkına,
Ağlamayın, ağlamayın, acınız azalır”
Uzun bir dize dayardı hayat her sabah karnıma
Şiir için düelloya gelmiş bir sevgili gibi,
Sorardı:
Daha yazacak mısın?
Hayır derdim,
Artık yazmayacağım.
Ama şöyle denir:
Kılıç çeken kılıçla ölür.
Ama şöyle denir:
Kaderden kaçılmaz.
Ama yazgısını yaldızlı çokomel kağıtları gibi,
Tırnaklarıyla düzeltemiyor insan.
Yıllarca biriktirdim
rengarenk çokomel kağıtlarını kitap aralarında.
Aşık olduğumda,
Çikolata kokardı kırmızı yazgım.
hayatıma hayat diyemem artık.
sarı yazgım her sonbahar onu
biraz daha fazla, ömür yaptı.
Maviye de, yeşile de dili dönmez ömrümün artık.
Kara yazgımı şimdi kim bilir
Hangi kitabın arasında saklıyorsun tanrım?
Ah.. dedim sonra
Ah!
İç ses, diye söylendim,
Başımda rüzgar vardı
Başımda uğultular...
Kalbim usulca kıpırdardı
Ve ses çıkarırdı dokununca
Çan çiçeğiyle karıştırırdı onu belki
Bir başkası olsa.
Başımda rüzgar vardı,
Yine esiyordum
Hızla dönmeye başladı kalbim
Rüzgargülüyle karıştırırdı onu belki
Bir başkası olsa.
Başımda uğultular...
Fırtına çıktı sonra,
Yaşadığını anladı kalbim,
Böyle yaşanamaz derdi
Bir başkası olsa.
Bir zamanlar meydan okumak isterdim.
Kaç meydanını okudum da bu hayatın.
Yalnızca iki harfini öğrendim:
A
H!
Ah benim nergis kokulu cehaletim...
Ruj lekeleri bıraktın bardaklarda
Anlatmak isterdin kendini durmadan
Bir bardağa bile olsa.
Ne diyecektin, ne söyleyecektin
Şairlerin şahı olsan,
Bir AH’dan başka.
Ah benim nergis kokulu cehaletim
Bana yıllarca, bunca sözü boşa söylettin.
AH!
Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım tanrının eliydi,
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan,
Çok şey geçmiş gibi başımdan
Ah dedim sonra,
Ah!
İç ses, diye söylendim.
Gel!
Ahlar ağacından sen de biraz meyve topla.
Vasiyetimdir:
Bin ahımın hakkı toprağa kalsın...
Didem Madak
1-
Bir ilaç içsem bari diye düşündüm,
Biraz kolonya sürünsem,
Ferahlasam, pencereyi açsam.
Şöyle bir şey yazdım sonra:
Yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre
Sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde.
Berbattı,
Bir şiire böyle başlanmazdı.
İç ses diye söylendim,
Ardından Yıldırım Gürses...
Aptal aptal güldüm bir de buna.
Ayşecik vazoyu kırıyor
Ve ‘tamir et bakalım’ diyordu babasına.
Yapıştırsam da parçalarını hayatımın
Su sızdırıyordu çatlaklarından.
Karnabahar kızartmıyordu asla
Başrolde kadınlar.
Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım Tanrı’nın eliydi.
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan.
Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi,
Çok şey görmüşüm gibi,
Ve çok şey geçmiş gibi başımdan,
Ah...dedim sonra
Ah!
İç ses, diye söylendim
Çocukken şöyle dua ederdim Tanrı’ya:
Tanrım bana hiç erimeyen,
Kırmızı bir bonbon şekeri yolla.
Eski tül perdelerden gelinlik biçerdik
Kardeşimle kendimize durmadan,
Olmayan çayları,
Olmayan fincanlardan içerdik.
Olmayan kapıları açardık,
Olmayan ziller çaldığında.
Siyah papyonlu olurdu mutlaka
Resim defterimizdeki damat.
Yedi günde yarattığımız dünya
Mutlu olurduk pastel koksa.
Ve şimdi şöyle dua ediyorum Tanrı’ya:
Olanlar oldu tanrım
Bütün bu olanların ağırlığından beni kolla!
Kaybolmak istemiştim bir zamanlar
Kapının arkasında yokum demiştim
Ve divanın altında da.
Bulamazsınız ki artık beni,
Hayatın ortasında.
Kaybolmak istemiştim bir zamanlar
Beni kimse bulamazdı
Tanrı’nın arkasına saklansam.
O Kocamandı, en kocamandı o.
Bir kız çocuğunun hayalleri kadar.
Bir zamanlar kendimi
Bulunmaz Hint kumaşı sanmıştım.
Kaç metredir benim yokluğum?
Benden daha çok var sanmıştım.
Benim yokluğumdan dünyaya
Bir elbise çıkar sanmıştım.
Dünyanın çıplaklığına bakmaya utanmadan
Sonunda ben de alıştım.
Ah...dedim sonra,
Ah!
Güzin Ablası kitaplar olan bir kızdım,
İçim sıkılmasa o kadar
Tek bir satır bile okumazdım.
Taş bebeğim ters çevrilince ağlardı
Bir derdi var derdim.
Derdimi demeyi ben taşbebeğimden öğrendim.
Ninni derdim, ninni bebeğim!
Cam gözlerini kapardı, naylon kirpiklerini.
Plastik gözkapaklarının ardında,
Bilirdim rüyaları yoktu bebeğimin,
Gözyaşları da.
Ağladıkça tükürüğümden sürerdim gözaltlarına.
Bu kadar kolay harcamazdım rüyalarımı,
Kırmızı çantamda bayram harçlıklarım olmasa.
İnsan çıtır ekmeği ısırdığında,
Kırıklar dolar kucağına,
İşte orası umudun tarlasıdır.
Ve orada başaklar ağırlaştığında,
Sayısız ah dökülür toprağa.
İç ses, diye söylendim
Ve ah dedim sonra,
Böyle ah demeyi beli bükük bir ahlat ağacından öğrendim.
Dallarına salıncak kurardı çocuklar,
Hızlı yaşanan bir hayatın şarkılarıydı salıncaklar.
Meyveleri tatsızdı
Eski bir lanetten dolayı
Herkes dişlerdi acı meyvelerini,
Ve herkes söverdi ona.
İsmini yazardı herkes onun bağrına,
Ah derdi o. Ah!
Bıçağın ucundaydı insanların hafızası
‘İnsan unutandır
ve insan unutulmaya mahkum olandır.’
Tanrı şöyle derdi o zaman:
Ah!
Ne çok dikeni vardı ahlat ağacının tanrım,
Ulaşılamazdı,
Sen sarılmak istesen ona,
O sana sarılmazdı.
Ne çok dikenin vardı Tanrım!
Ne çok isterdim,
Sana sarılamazdım.
Ve şöyle derdim o zaman:
Ah!
Ahlat ahların ağacıydı,
Yaşlanmaya başlayanların,
İtiraf edilememiş aşkların,
Evde kalmış kızların.
Ahlat ahların ağacıydı,
Cezayir nasıl cezaların ülkesiyse,
Öyleydi işte.
Ve etimoloji Eti’lerden kalma
Bir zaman birimiydi yanılmıyorsam.
Ve yanılmıyorsam yalnız insanların,
Kahvaltı edip ağladıkları pazar sabahları yokmuş o zaman.
Mesela o zamanlar
Mutsuz olduğunda insanlar,
Yok olurmuş bazı dakikalar.
Gülümsedim o sıra,
Bazen sevinirim,
Sevinmek nedense hep yedi yaşında
Ve ah... dedim sonra,
Ah!
Bazen ah diyorum durmadan,
Şimdi ben ahlatın başında,
Otuz iki yaşımda.
Ahlar ağacı gibi.
Rengarenk çaputlar bağladım yıllarca dallarıma,
Mavi, mor, kırmızı ve yeşil,
İstedim, hep istedim,
Sen iste derdim, iste yeter ki
Vereyim.
Her istediğimi verdim.Arttım, fazlalaştım,
Eksikli yaşamaktan.
Ahlar ağacıyım, gibisi fazla.
Başka bir şey istemem
Artık beyazlaşan üç-beş tel saçıma,
Hesabımı vermekten başka.
Vasiyetimdir:
Dalgınlığınıza gelmek istiyorum
Ve kaybolmak o dalgınlıkta.
At arabasıyla kağıt toplardı
Her sabah çingene kadınlar.
Üst üste yığılırdı buruşuk kirli kağıtlar
Şaşırırdım
Kadınların mı yoksa kağıtların mı memeleri kocaman?
Bir zamanlar öfkem beni zora koşardı.
Kızıl yelelerim yapışırdı terli alnıma
Ne eğere gelirsin ne de semere derledi bana,
Yeniden doğmuş olurdum oysa,
Öldüğümü sandıklarında,
Yalnızca kağıtlarda iyi koşan bir at olarak.
Vasiyetimdir:
En güçlülerinden seçilsin
Beni taşıyacak olanlar.
Ahtım olsun,
Yükleri ağırlaşsın diye iyice,
Tabutumun içinde tepineceğim.
2-
Bir göl vardı evimizin karşısında,
Mavi gözleri olan,
Kara yağız bir şehirde yaşamışım meğer yıllarca.
Ya siz,
Nasıl bilirdiniz çocukluğunuzu ey cemaat?
Nasıldı
Öldürdüğünüz birinin cenaze namazını kılmak?
İlk üç vişneyi verdiğinde bahçedeki ağaç
Annem sevindiydi hatırlarım.
Ah demişti.
Ah!
Üç küçük kırmızı dünya verilmişti sanki ona.
Annem çok sevinmelerin kadınıydı.
Bazen sevinince annem gibi,
Rengarenk reçeller dizerim kalbimin raflarına.
Annem çok sevinmelerin kadınıydı,
Sıcak yemeklerin.
Başına diktikleri o taş,
Ne zaman dokunsam soğuktur oysa.
Ben okşadığımda ama, ısınır sanki biraz.
İç ses!
Bu bahsi kapa!
Mutfağa gidip domates çorbası pişirdim.
Çoktandır öksüz olan mutfakta
Buğulandı ve ağladı camlar,
Gözyaşlarını kuruladım perdelerin ucuyla.
Çoktandır öksüz olan dünyaya baktım,
Allah babasıyla baş başa kalmış insanlara,
Poşetin tamamını beş bardak suya boşaltınca,
Sanki biraz rahatladım.
Kazanlar dolusu çorba kaynatsam sanki,
Artık kimse mutsuz olmayacaktı.
Ah...dedim sonra,
Ah!
İç sıkıntımla çektirdiğimiz bu fotoğrafta,
Aynı vampir gibi çıkacağız.
Kırmızı çorbama ekmek doğrayınca,
Sanki biraz ferahladım.
Karıştırdım ve iç ses diye fısıldadım:
Hala aç mısın?
Bir tren geçti yine tam o sıra
Ustura gibi kara,
Düdük çala çala,
Geçti şiirimin ortasından.
Kes şunu dedim, kes artık!
Oldu olacak,
Kan kardeşi olsun ruhumla yollar.
Merak ederdim,
Kesik başları ve sarı ışıklarıyla
Nereye gider bu insanlar?
Raylar uzanırdı içimde kilometrelerce
Bir kara yılan gibi,
Bilemezdim menzil neresi?
Ah...dedim sonra
Ve acilen makas değiştirdim.
İç ses, diye söylendim,
Raydan çıkma bundan sonra.
Kuyruk sallardı,
annemden kalma maaşım
her üç ayın sonunda.
Sevinirdi,
Kocaman bir kara kediyi okşamış gibi ellerim.
Sarımsak kokulu fötr şapkalı amcalarla,
Muhabbet ederdik kuyrukta.
Bizler sarımsak kokan uzun bir dizenin,
Fötr şapkalı kelimeleriydik,
Çürük dişlerimizle bizler,
Dökülmüş harfler gibi kelimelerden,
Saf ve pembe gülümserdik.
Bizler her üç ayın sonunda yeniden doğan bebeklerdik.
Neden ilerlemiyor bu kuyruk derdik,
Neden hep aynı yerdeyiz,
Hayattan söz edilirdi,
Zor denirdi,
Ve ardından susulurdu mutlaka.
Fötr şapkalı amcalardan biri
Ah derdi sonra,
Ah!
Kuyruk öfkeyle kıpırdanırdı o zaman.
3-
“Bir Arap şairi şöyle demiş,
Savaşta yenilen halkına,
Ağlamayın, ağlamayın, acınız azalır”
Uzun bir dize dayardı hayat her sabah karnıma
Şiir için düelloya gelmiş bir sevgili gibi,
Sorardı:
Daha yazacak mısın?
Hayır derdim,
Artık yazmayacağım.
Ama şöyle denir:
Kılıç çeken kılıçla ölür.
Ama şöyle denir:
Kaderden kaçılmaz.
Ama yazgısını yaldızlı çokomel kağıtları gibi,
Tırnaklarıyla düzeltemiyor insan.
Yıllarca biriktirdim
rengarenk çokomel kağıtlarını kitap aralarında.
Aşık olduğumda,
Çikolata kokardı kırmızı yazgım.
hayatıma hayat diyemem artık.
sarı yazgım her sonbahar onu
biraz daha fazla, ömür yaptı.
Maviye de, yeşile de dili dönmez ömrümün artık.
Kara yazgımı şimdi kim bilir
Hangi kitabın arasında saklıyorsun tanrım?
Ah.. dedim sonra
Ah!
İç ses, diye söylendim,
Başımda rüzgar vardı
Başımda uğultular...
Kalbim usulca kıpırdardı
Ve ses çıkarırdı dokununca
Çan çiçeğiyle karıştırırdı onu belki
Bir başkası olsa.
Başımda rüzgar vardı,
Yine esiyordum
Hızla dönmeye başladı kalbim
Rüzgargülüyle karıştırırdı onu belki
Bir başkası olsa.
Başımda uğultular...
Fırtına çıktı sonra,
Yaşadığını anladı kalbim,
Böyle yaşanamaz derdi
Bir başkası olsa.
Bir zamanlar meydan okumak isterdim.
Kaç meydanını okudum da bu hayatın.
Yalnızca iki harfini öğrendim:
A
H!
Ah benim nergis kokulu cehaletim...
Ruj lekeleri bıraktın bardaklarda
Anlatmak isterdin kendini durmadan
Bir bardağa bile olsa.
Ne diyecektin, ne söyleyecektin
Şairlerin şahı olsan,
Bir AH’dan başka.
Ah benim nergis kokulu cehaletim
Bana yıllarca, bunca sözü boşa söylettin.
AH!
Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım tanrının eliydi,
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan,
Çok şey geçmiş gibi başımdan
Ah dedim sonra,
Ah!
İç ses, diye söylendim.
Gel!
Ahlar ağacından sen de biraz meyve topla.
Vasiyetimdir:
Bin ahımın hakkı toprağa kalsın...
Didem Madak
Ahlar ve vahlar
Pazartesi, Haziran 23, 2014
Gidersen yarım kalırım dedim.
Gitme beni bırakma dedim.
Ama dinlemedin.
Gittin
Öyle bir gittin ki
Ne son kale kaldı ne de köprü
Hayat zorluklarla dolu
Elimi tut düşmiyeyim dedim
Ama gittin
Her saniye aklımda
Her kare
Ve en çokta kokun aklımda
Bir ah diyorum sadece
Ahlar ve vahlar geliyor dilimden
Yaşlar dökülüyor gözlerimden
Yinede her ne olursa olsun
Herşeyin yerine yenisi geliyor ama
Sen gelmiyorsun geri
Gitme beni bırakma dedim.
Ama dinlemedin.
Gittin
Öyle bir gittin ki
Ne son kale kaldı ne de köprü
Hayat zorluklarla dolu
Elimi tut düşmiyeyim dedim
Ama gittin
Her saniye aklımda
Her kare
Ve en çokta kokun aklımda
Bir ah diyorum sadece
Ahlar ve vahlar geliyor dilimden
Yaşlar dökülüyor gözlerimden
Yinede her ne olursa olsun
Herşeyin yerine yenisi geliyor ama
Sen gelmiyorsun geri
Sevgilim - Sevgi ile olanım
Çarşamba, Haziran 18, 2014
Nasıl oldu da beklentilerim bu kadar azaldı? Bütün bu yalan dolu ilişkilerden akan vıcık vıcıklıktan tüm sevgi sözcüklerinden soğudum. Havalarda uçuşan aşkımlar, canlar, ballar... Söylemiş olmak için söylenen seni seviyorumlar. Bazen ayırt edemiyorum içinden gelerek mi söylediğini yoksa sadece beni üzmemek için mi bu kelimeleri sarfettiğini.
Geçtim hepsini. Sadece gözlerimin içine bakıp sevgilim de.
Bu. İşte bu kadar. Sana dair bütün beklentim bu.
Geçtim hepsini. Sadece gözlerimin içine bakıp sevgilim de.
Bu. İşte bu kadar. Sana dair bütün beklentim bu.
Ümit Etmek
Cumartesi, Haziran 14, 2014
Sana benzeyenler var ya şu dünyada işte en çok onlardan nefret ediyorum. Çünkü umutlandırıyorlar beni. Bir an seni gördüm sanıyorum, hala hayattasın sanıyorum ve sanki benden saklanırken yanlışlıkla karşıma çıkmışsın gibi. Umutlanıyorum işte. İşte o zaman bitiyorum. Yıkılıyorum o an ve nefret ediyorum sana benzeyenlerden. Umutlarının yıkılması bir insana yapılabilecek en kötü şey. Ümit ediyorum işte belki hala bir yerlerde saklanmış yaşıyorsundur diye. Belki?
İlk Bira
Perşembe, Haziran 05, 2014
Bayılıyorum şöyle içtim böyle içtim derken ilk biranın yarısını göremeyenlere. Böyle içiyorum bak derken, masada uyuyanlara.
Sonuç olarak çok içmek iyi birşey değildir. Aslında bir çeşit sonuçtur. Çok içen insan üzüntüden kederden zamaninda ne kadar içmişse artik istemeden içendir. O yüzden kafa açmayın böyle. Bırakın sessiz sakin içelim.
In Short, We Compare
Çarşamba, Mayıs 28, 2014
"We become insecure, and insecurity is wobbly and amorphous. It needs a stick to attach itself to, and that stick becomes other people. We start to view ourselves in terms of others—their accomplishments and habits, wealth and health, happiness and popularity. In short, we compare."
Mühür
Salı, Mayıs 27, 2014
Kelimeler insanların hayatlarında vurdukları mühürlerdir, bir söz ile bir kalp mühürlenir.
Hayat Akar Gözlerinden
Salı, Mayıs 13, 2014
Gözlerinden hayatı akıtırsın ağlarken. Söyleyemediklerindir o süzülenler, dilinin dönmediği kelimelerindir. Anlatmak isteyip de sustuklarındır. Bağırmak istersin ama hıçkırıkların oturmuştur çoktan boğazına. Sonra daha da çok susarsın. Her şeye en içten küsersin. Hayata küsersin her acıda. Acılar çekilmek için vardır elbet, isyan etmezsin. Ama gözlerinden akar işte o isyanların. O damlalarda hayatının acıları akar.
Olamaz
Pazartesi, Nisan 28, 2014
Güzel bir süre bağışladın bana. İçimde yok olduğunu düşündüğüm hayatı seven Dicle'yi ortaya çıkardın. Ben kimsenin yanında böyle olmamıştım. Kimse bana "sen konuş, daha çok konuş" dememişti. Bana hiç günler gecelerce yanımda kalabileceğini hissettiren biri olmamıştı. Kimse bana öyle bakmamıştı. Kimse beni bir bakışıyla bu kadar yakmamıştı. Ben hiç ütopyama bu kadar yaklaşmamıştım. Hiç kimsenin yanında bu kadar ait hissetmemiştim. Hem bu kadar güçlü hem de bu kadar zayıf olmamıştım ben hiç kimseye karşı. Hepsinden öte ben hiç bu kadar aciz kalmamıştım. Kimseden esirgemediğim sözcüklere dilim hiç tutulmamıştı.
Alt üst ettin beni.
Alt üst ettin beni.
Ama olmaz işte. Aması bende gizli ama olmaz işte. Olamaz.
Acı
Acı insanı olgunlaştırır. Acı insanı eğitir. Acı çektikçe insan güçlenir. İnsan onu öldürmeyen acıyla büyür.
Acım beni büyüttü. Kalbim acımdan katılaştı, duygularim acıdan koyulaştı.
Pazar geceleri
Pazartesi, Nisan 21, 2014
hem en sevdiğim hem de en çok anı biriktirdiğim şehir, istanbul. yine geldim sana. bıraktım kendimi yine senin kollarına. sokaklarında yürüken filmler akıyor zihnimden. eskinin hatıraları. yerine yenilerini koymaya çalışıyorum yeni insanlarla. gidenlerin üzerine gelenleri eklemeye çalışıyorum. ama olmuyor. sen yine beni her pazar gecesi, bu pazar gecesi de olduğu gibi boğuyorsun.
ey istanbul, seni sadece pazar geceleri sevmiyorum.
ey istanbul, seni sadece pazar geceleri sevmiyorum.
dost
Pazartesi, Nisan 14, 2014
aşk ile sevgi arasında fark vardır.
insan dostunu sever.
ben çok sevdim dostumu, istedimki benim onu sevdiğim gibi oda beni sevsin.
insan sevilmek istiyor.
dostumsun dedim, her şeyimi söyledim. dinledi.
kötüyüm dedim, koştu geldi.
düştüm, elimden tuttu çekip kaldırdı.
her yıkıldığımda yanımdaydı.
sarhoş oldum, beni korudu.
dibe vurdum, çekti çıkardı.
bunların hepsini yaptı.
ben o sırada onu çok sevdim, çok da değer verdim.
çok önemlisin benim için dedim.
ama o gitti.
bir şeyler kırıldı ve birikti.
taşan sel ile o da gitti.
dostum değil artık farkındayım.
yanında olmamı istiyor, ama aynı zamanda bilerek canımı da acıtıyor.
garip bir ikilem.
kararsız.
ben sustum.
ben hep susarım, çok susarım.
susmaların insanıyım,
sabırlıyım.
ama o da bitti.
hala 'dostuz'
ama sadece eskinin hatırına.
insan dostunu sever.
ben çok sevdim dostumu, istedimki benim onu sevdiğim gibi oda beni sevsin.
insan sevilmek istiyor.
dostumsun dedim, her şeyimi söyledim. dinledi.
kötüyüm dedim, koştu geldi.
düştüm, elimden tuttu çekip kaldırdı.
her yıkıldığımda yanımdaydı.
sarhoş oldum, beni korudu.
dibe vurdum, çekti çıkardı.
bunların hepsini yaptı.
ben o sırada onu çok sevdim, çok da değer verdim.
çok önemlisin benim için dedim.
ama o gitti.
bir şeyler kırıldı ve birikti.
taşan sel ile o da gitti.
dostum değil artık farkındayım.
yanında olmamı istiyor, ama aynı zamanda bilerek canımı da acıtıyor.
garip bir ikilem.
kararsız.
ben sustum.
ben hep susarım, çok susarım.
susmaların insanıyım,
sabırlıyım.
ama o da bitti.
hala 'dostuz'
ama sadece eskinin hatırına.
Bilemiyorsun
Geçirdiğin hiç bir anı, geçirmek istediğin gibi geçirdiğin için pişman olma.
Çünkü ne kadar zamanın var bu hayatta bilemiyorsun.
Çünkü ne kadar zamanın var bu hayatta bilemiyorsun.
If it is right, it happens
Perşembe, Nisan 10, 2014
“If it is right, it happens — The main thing is not to hurry. Nothing good gets away.”
John Steinbeck
John Steinbeck
Yarın Yine Seni Özleyeceğim
Pazar, Nisan 06, 2014
Şu an uyuyamam, şu an seni düşünürken uyuyamam. Çünkü biliyorum rüyama gelmeyeceksin. Küstün bana, kızgınsın biliyorum. O yüzden gelmeyeceksin. Ve bu yüzden yine hayat bok gibi görünecek gözüme yarın. Yine sensizliğin rüzgarları esecek üzerime. Güneş bile kaçacak benden yerini yağmurlara bırakıp. Bir tek yağmurlar eşlik edecek bana yarın. Onlar da seni alıp götürmek isteyecek benden, biliyorum işte. Ve yine kavga edeceğim onlarla, sokaklarla, hayatla. Çünkü yine seni özleyeceğim. Yine deli gibi seni özleyeceğim. Ve sen yine gelmeyeceksin.
Bağ
Salı, Nisan 01, 2014
İnsanları değişme ihtimallerine dayaranarak sevmeyi bırak. Bırak ki kırılma daha fazla. Bağlanma boşuna ve harcama kıymetli zamanını. İnanma değişim denen yalana. Hiç kimse değişmiyor. Sadece zaman geçiyor ve biz bir şeylerin değiştiğine inanıyoruz. Bırak kovalama. Herkes aslında özündekini oynuyor. Dur ve özünü gör. Kabul edeceksen o noktada değişmeyeceğini bilerk kabul et. Ya da yoluna devam et ve geriye bakma.
Bir bağ varsa eğer ya o bağa sıkı sıkı kenetleneceksin, ya da o bağı kesip atacaksın. Sana hangisinin iyi geleceğine karar verip adımını atacaksın. O bağ üzerinde binlerce kez gidip gelmeyeceksin.
Bir de olmuyorsa zorlamayacak, yaramıyorsa içmeyeceksin.
Bir bağ varsa eğer ya o bağa sıkı sıkı kenetleneceksin, ya da o bağı kesip atacaksın. Sana hangisinin iyi geleceğine karar verip adımını atacaksın. O bağ üzerinde binlerce kez gidip gelmeyeceksin.
Bir de olmuyorsa zorlamayacak, yaramıyorsa içmeyeceksin.
26 Olacaktın
Cumartesi, Mart 29, 2014
doğum günün bugün...
ne güzel kutlardın kim bilir hayatta olsaydın.
26 olacaktın.
sarılacaktı, kutlayacaktı arkadaşların...sevgilin...
kucaklayacaklardı seni sevgiyle.
ben mesaj atmayacaktım; biz o defteri çoktan kapatmıştık.
mumlar üfleyecektin. kaç mum olacaktı acaba pastanda? kim bilir...
cuma akşamı... kesin bir yerlerde içecektin, eğlenecektiniz.
ben aklına bile gelmeyecektim.
güzel gülümseyecektin, sen hep çok güzel gülümserdin.
kara gözlerin neşe saçacaktı yine.
sigara içecektin, belki de çok içecektin
alkolle güzel gidiyor derdin.
çok güzel sigara içerdin sen.
seni geri getirecek bir şey olsaydı keşke, yapabileceğim bir şey olsaydı keşke.
söz verdim sana bu gece ağlamayacağım...
doğum günün kutlu olsun, rahat uyu. rahat uyu!
ne güzel kutlardın kim bilir hayatta olsaydın.
26 olacaktın.
sarılacaktı, kutlayacaktı arkadaşların...sevgilin...
kucaklayacaklardı seni sevgiyle.
ben mesaj atmayacaktım; biz o defteri çoktan kapatmıştık.
mumlar üfleyecektin. kaç mum olacaktı acaba pastanda? kim bilir...
cuma akşamı... kesin bir yerlerde içecektin, eğlenecektiniz.
ben aklına bile gelmeyecektim.
güzel gülümseyecektin, sen hep çok güzel gülümserdin.
kara gözlerin neşe saçacaktı yine.
sigara içecektin, belki de çok içecektin
alkolle güzel gidiyor derdin.
çok güzel sigara içerdin sen.
seni geri getirecek bir şey olsaydı keşke, yapabileceğim bir şey olsaydı keşke.
söz verdim sana bu gece ağlamayacağım...
doğum günün kutlu olsun, rahat uyu. rahat uyu!
İlk Defa
Perşembe, Mart 27, 2014
tükendim, artık beni sevmen için daha fazla uğraşamayacağım.
kaç zamanımız var bilinmez ama ben fazlasıyla zaman harcadım.
sevmediğin zamanlarda susarak, baktığın yere kendimi dahil etmeye çalışarak, tüm kırıklarınla savaşarak, bıraktığın elimi kendi kendime avutarak, unuttuğun yerde kalarak geçti gitti zaman.
dalgalan sen devam et, ben aynı değilim artık.
sayende büyüdüm, zor zamanlar atlattım.
yardımcı oldun bana, bir nevi kendimi tamir ettim sayende.
ama tam karşıya geçerken bıraktığın o el benimdi.
yarıda kaldım, yarım kaldım.
unuttun mu gittiğin bir yerlerde beni?
tükendim.
ilk defa diyorum,
ben artık bittim.
geldiğin kadar geleceğim,
kendinden bu ilişkiye eklediğin kadar ekleyeceğim.
artık rotam mutluluk ve sonsuzluk değil
bunların olmadığını biliyorum.
sakiniz ya o da yeter, gittiği yere kadar gider.
kaç zamanımız var bilinmez ama ben fazlasıyla zaman harcadım.
sevmediğin zamanlarda susarak, baktığın yere kendimi dahil etmeye çalışarak, tüm kırıklarınla savaşarak, bıraktığın elimi kendi kendime avutarak, unuttuğun yerde kalarak geçti gitti zaman.
dalgalan sen devam et, ben aynı değilim artık.
sayende büyüdüm, zor zamanlar atlattım.
yardımcı oldun bana, bir nevi kendimi tamir ettim sayende.
ama tam karşıya geçerken bıraktığın o el benimdi.
yarıda kaldım, yarım kaldım.
unuttun mu gittiğin bir yerlerde beni?
tükendim.
ilk defa diyorum,
ben artık bittim.
geldiğin kadar geleceğim,
kendinden bu ilişkiye eklediğin kadar ekleyeceğim.
artık rotam mutluluk ve sonsuzluk değil
bunların olmadığını biliyorum.
sakiniz ya o da yeter, gittiği yere kadar gider.
Note to Self
Note to self: Appreciate and embrace your anger, make friends with it; it’s what fuels your fight.
Keep your anger up towards life, and burn with it.
Keep your anger up towards life, and burn with it.
Aramızdaki
Çarşamba, Mart 26, 2014
Aramızdaki
sevgilim sevgilim
kuzey sanrısı gibidir
geceyi beşe filan böler
sonra ayılar hüzünden ölmez
sevgilim sevgilim
açlıktan ölür onlar
işte bundan ötürü
hüznü artık bir ayıya bıraktım
sevgilim sevgilim
bir ayıya
ister ormanda kullansın
ister buzdağında
hayatın kutlu olsun sevgilim
ki sana değişe değişe aktım
kimi zaman bir japon gibi uykusuz kaldım
-uykusuz kalır mı onlar bilmem aslında-
sevgilim sevgilim
bir orman gibi çoğal aramızda
şehirden bir çocuk olarak şurda burda
bir sabuntozu markasında köpürerek
çınarın tutsaklığını
ve menekşenin tutsaklığını
ve menekşenin sevincini yaşa
sevgilim sevgilim
hüzne yer var hayatımızda
Turgut Uyar
sevgilim sevgilim
kuzey sanrısı gibidir
geceyi beşe filan böler
sonra ayılar hüzünden ölmez
sevgilim sevgilim
açlıktan ölür onlar
işte bundan ötürü
hüznü artık bir ayıya bıraktım
sevgilim sevgilim
bir ayıya
ister ormanda kullansın
ister buzdağında
hayatın kutlu olsun sevgilim
ki sana değişe değişe aktım
kimi zaman bir japon gibi uykusuz kaldım
-uykusuz kalır mı onlar bilmem aslında-
sevgilim sevgilim
bir orman gibi çoğal aramızda
şehirden bir çocuk olarak şurda burda
bir sabuntozu markasında köpürerek
çınarın tutsaklığını
ve menekşenin tutsaklığını
ve menekşenin sevincini yaşa
sevgilim sevgilim
hüzne yer var hayatımızda
Turgut Uyar
Hala Buradaymışsın Gibi
Salı, Mart 25, 2014
Tam 9 ay oldu. Zamanın atlılarının koşuşuna inanması bazen o kadar zor ki...
Bir gidiş ve bir bitiş.
Çok zor arkadaş, hala buradasın gibi.
Hala uzakta bir yerlerde eğleniyorsun gibi.
Başına diktikleri o beyaz taş sanki tuzla buz olmuş gibi.
Bunlar hiç olmamalıymış gibi.
Yaşanmamış gibi... Hala buradaymışsın gibi...
Rahat uyu.
Bir gidiş ve bir bitiş.
Çok zor arkadaş, hala buradasın gibi.
Hala uzakta bir yerlerde eğleniyorsun gibi.
Başına diktikleri o beyaz taş sanki tuzla buz olmuş gibi.
Bunlar hiç olmamalıymış gibi.
Yaşanmamış gibi... Hala buradaymışsın gibi...
Rahat uyu.
Alas
E için...
"Sen sarılmak istesen ona,
O sana sarılmazdı.
Ne çok dikenin vardı Tanrım!
Ne çok isterdim,
Sana sarılamazdım.
Ve şöyle derdim o zaman:
Ah! "
For E...
"When you want to hug him,
He wouldn't hug you.
Oh God, so many thorns he had!
Oh how much I wished,
But couldn't hug.
And then I say:
Alas!"
"Sen sarılmak istesen ona,
O sana sarılmazdı.
Ne çok dikenin vardı Tanrım!
Ne çok isterdim,
Sana sarılamazdım.
Ve şöyle derdim o zaman:
Ah! "
For E...
"When you want to hug him,
He wouldn't hug you.
Oh God, so many thorns he had!
Oh how much I wished,
But couldn't hug.
And then I say:
Alas!"
Harbor me God
Pazar, Mart 16, 2014
"Ve şimdi şöyle dua ediyorum Tanrı’ya:
Olanlar oldu tanrım
Bütün bu olanların ağırlığından beni kolla!"
"And now I'm praying God:
Things happened my God,
Please harbor me from their burden!"
Olanlar oldu tanrım
Bütün bu olanların ağırlığından beni kolla!"
"And now I'm praying God:
Things happened my God,
Please harbor me from their burden!"
Don't forget
Çarşamba, Mart 12, 2014
Sometimes things just happen. We don’t have control over everything — only how we react to them.
You can’t control what people do, so take a deep breath and focus on your next move. Take it step by step, and soon enough you’ll realize that you’re far enough away to think straight. There is closure in distance. Make your own here.
Don't forget: What someone chooses to see in you says more about them than you.
You can’t control what people do, so take a deep breath and focus on your next move. Take it step by step, and soon enough you’ll realize that you’re far enough away to think straight. There is closure in distance. Make your own here.
Don't forget: What someone chooses to see in you says more about them than you.
İç Ses, Bu Bahsi Kapa!
Cuma, Mart 07, 2014
"ilk üç vişneyi verdiğinde bahçedeki ağaç
annem sevindiydi hatırlarım.
ah demişti.
ah!
üç küçük kırmızı dünya verilmişti sanki ona.
annem çok sevinmelerin kadınıydı.
bazen sevinince annem gibi,
rengarenk reçeller dizerim kalbimin raflarına.
annem çok sevinmelerin kadınıydı,
sıcak yemeklerin.
başına diktikleri o taş,
ne zaman dokunsam soğuktur oysa.
ben okşadığımda ama, ısınır sanki biraz.
iç ses,
bu bahsi kapa!"
didem madak/ahlar ağacı
annem sevindiydi hatırlarım.
ah demişti.
ah!
üç küçük kırmızı dünya verilmişti sanki ona.
annem çok sevinmelerin kadınıydı.
bazen sevinince annem gibi,
rengarenk reçeller dizerim kalbimin raflarına.
annem çok sevinmelerin kadınıydı,
sıcak yemeklerin.
başına diktikleri o taş,
ne zaman dokunsam soğuktur oysa.
ben okşadığımda ama, ısınır sanki biraz.
iç ses,
bu bahsi kapa!"
didem madak/ahlar ağacı
We Lose Each Other
Perşembe, Mart 06, 2014
People have a tendency to lose each other.
We don't make much effort to keep the others in our lives. We are so busy with ourselves that we don't leave any space to others in our minds or hearts. When we see a "could-be" person, we directly walk away from him. Just because of the fear of they can have a place in our lives or they can pass through our thoughts or maybe we'll be giving them a piece of us. We are all selfish. We are all full of ourselves. We are seeking for love but indeed all we are looking for is solidarity. We look for peace in our souls, in our minds, in our lives and we are aware that it is comes with solidarity. We make ourselves believe that there is a thing called love in the world. No, there isn't. There is only the feeling that getting bored with solidarity and looking for someone to share this boredom in a peaceful way. Then we name it love.
We don't make much effort to keep the others in our lives. We are so busy with ourselves that we don't leave any space to others in our minds or hearts. When we see a "could-be" person, we directly walk away from him. Just because of the fear of they can have a place in our lives or they can pass through our thoughts or maybe we'll be giving them a piece of us. We are all selfish. We are all full of ourselves. We are seeking for love but indeed all we are looking for is solidarity. We look for peace in our souls, in our minds, in our lives and we are aware that it is comes with solidarity. We make ourselves believe that there is a thing called love in the world. No, there isn't. There is only the feeling that getting bored with solidarity and looking for someone to share this boredom in a peaceful way. Then we name it love.
Bazen #2
Bazen unutursun ama atlatamazsın,
Üstesinden gelemezsin o burukluğun.
O can acılarını unutursun ama yokluğunu atlatamazsın bazen,
Çok özlersin ya hani bazen
O özlemini açıklamaya yetecek sözcük yoktur edebiyatında
Cümlelerden, kelimelerden nefret edersin sana yardımcı olamadıkları için.
Ne desen ne yapsan az kalır ya bazen o boşluğu doldurmaya
Ve lanet edersin ya bazen herşeyi hatırlayan bir beynin olmasına.
Üstesinden gelemezsin o burukluğun.
O can acılarını unutursun ama yokluğunu atlatamazsın bazen,
Çok özlersin ya hani bazen
O özlemini açıklamaya yetecek sözcük yoktur edebiyatında
Cümlelerden, kelimelerden nefret edersin sana yardımcı olamadıkları için.
Ne desen ne yapsan az kalır ya bazen o boşluğu doldurmaya
Ve lanet edersin ya bazen herşeyi hatırlayan bir beynin olmasına.
25th
Çarşamba, Şubat 26, 2014
You gonna be 25 for the rest of my life. 25th of each month is going to keep you at the age of 25. Lucky you. You won't get old, you won't have wrinkles or grey hair, you won't have any more problems. No more chaos, no more grief, no more tears, no more remorse... 25! A little less cute, a little more real, a little more eternal. Forever 25. Rest in peace, you're missed a lot.
Bazen
Cuma, Şubat 21, 2014
Bir yola girersin ve çıkmazlar içinde aynı yere döner durusun ya bazen...
Bazen adım atamaz, ilerleyemez, hiç yol alamazsın ya,
Hani çapanı geride, çok geride bırakmışsındır, bir yerden ilerisine sürüklenemezsin ya rüzgarda,
Bazen gitmek istersin ama gidemezsin,
Bazen de gidersin ama herşeyi de yanında götütürsün ya.
Unutmak istersin ama unutamazsın, asla unutamazsın ya bazen.
Bazen canın çok acır, acır acır ve acır!
Koparıp atamazsın ya o kara acılarını aklından
Hani yaraların vardır ya hiç kapanmayan, her gün dokunup dokunup kanattığın.
Bazen ağlarsın ya aynalar önünde,
Bazen de bilgisayar ekranından seversin gidenlerin yüzünü.
Atlatamazsın bazen zihninin sana oynadığı oyunları,
Hani zaman iyi gelir derler ya
Bazen o zamanın gelmesini bekler durursun,
Bekler durursun ama gelmez ya o zaman bazen.
Bazen adım atamaz, ilerleyemez, hiç yol alamazsın ya,
Hani çapanı geride, çok geride bırakmışsındır, bir yerden ilerisine sürüklenemezsin ya rüzgarda,
Bazen gitmek istersin ama gidemezsin,
Bazen de gidersin ama herşeyi de yanında götütürsün ya.
Unutmak istersin ama unutamazsın, asla unutamazsın ya bazen.
Bazen canın çok acır, acır acır ve acır!
Koparıp atamazsın ya o kara acılarını aklından
Hani yaraların vardır ya hiç kapanmayan, her gün dokunup dokunup kanattığın.
Bazen ağlarsın ya aynalar önünde,
Bazen de bilgisayar ekranından seversin gidenlerin yüzünü.
Atlatamazsın bazen zihninin sana oynadığı oyunları,
Hani zaman iyi gelir derler ya
Bazen o zamanın gelmesini bekler durursun,
Bekler durursun ama gelmez ya o zaman bazen.
Günün Anlam ve Önemine Dair
Cuma, Şubat 14, 2014
Hayatın oyunlarından, dolambaçlı yollarından geçip bugüne gelebildiysen ne mutlu sana. Bugüne gelemeyenlere ağıt yakmaktayım ben hala.
Şunu biliyorum ki onu çok mutlu etmiştim. 2007. Hiç unutmuyorum. Unutamam.
Geçmişimsin sen benim. Gençliğim, ergenliğim, yıllarım ve göz yaşlarım.
Rahat uyu.
Şunu biliyorum ki onu çok mutlu etmiştim. 2007. Hiç unutmuyorum. Unutamam.
Geçmişimsin sen benim. Gençliğim, ergenliğim, yıllarım ve göz yaşlarım.
Rahat uyu.
Don't waste your time
Perşembe, Şubat 13, 2014
Life doesn't give second chances. You have one chance in this limited life time. See it and use it. Don't waste it. There are some people outside like leechers sucking your time out of your head. Don't let them. Don't waste your precious time with them. Stay alone. It's better than pouring all your energy to someone who you won't see again. This is a lifetime lesson.
Life will kill you
Pazartesi, Şubat 03, 2014
Şu hayattan gelip geçenleri düşününce aslında kendimizi ve herşeyi çok fazla ciddiye aldığımızı düşünüyorum. Herşeyin merkezi, başlangıcı ve bitişi bizmişiz gibi yaşıyoruz. Saçma. Kimler gelip kimler gidiyor bu dünyadan. Kimse ebediyen kalmıyor/kalamıyor.
Yaşam çok fazla ciddiyete yer vermiyor aslında. Ne de olsa malum sonu hepimiz biliyoruz. Hayat hepimizi öldürecek. Her birimizin sonu hayatın ellerinden olacak. Yaşa dilediğin gibi sonunu da nasıl olsa yaşayacaksın.
"Life will kill you"
Yaşam çok fazla ciddiyete yer vermiyor aslında. Ne de olsa malum sonu hepimiz biliyoruz. Hayat hepimizi öldürecek. Her birimizin sonu hayatın ellerinden olacak. Yaşa dilediğin gibi sonunu da nasıl olsa yaşayacaksın.
"Life will kill you"
Kahve iç
2010 yılından kalma yazılarımı buldum. Komik aslında hiç bir şey değişmemiş. Ne kadar çok kendimi değiştiğime ve hayatımdaki bazı şeyleri değiştirebildiğime inandırsam da aslında hiç birşey değişmemiş. 3,5 yıl önceki yazılar, travmalar, anılar, olaylar... Garip, o zamanki takıntım da aynıymış. Şimdi de aynı.
Yük etmemek lazım alsında bazı şeyleri ömür boyunca kendimize. Zamanı geldiğinde geride bırakmak, geçmişe gömmek, hiç gün yüzüne çıkarmadan yaşamaya devam etmek lazım. Geçmiş doğru yol değil, geçmişe gitmemek lazım sürekli.
Herşey üzerine çalışabiliyoruz. Kendimiz üzerine de çalışmalıyız.
Ne var biliyor musun? Farkına var; YAŞIYORSUN. Değişmeyi falan bir kenara bırak. Sen korkularından kurtulmaya bak. O zaman zaten değişim de gelecek, herşeyin devamı da. KORKMA. Kendine sahip olduğun sürece korkma.
Bir de kahve iç. Kahve dünyadaki en güzel şey :)
Güneşli bir günde Londra'dan sevgiler.
Yük etmemek lazım alsında bazı şeyleri ömür boyunca kendimize. Zamanı geldiğinde geride bırakmak, geçmişe gömmek, hiç gün yüzüne çıkarmadan yaşamaya devam etmek lazım. Geçmiş doğru yol değil, geçmişe gitmemek lazım sürekli.
Herşey üzerine çalışabiliyoruz. Kendimiz üzerine de çalışmalıyız.
Ne var biliyor musun? Farkına var; YAŞIYORSUN. Değişmeyi falan bir kenara bırak. Sen korkularından kurtulmaya bak. O zaman zaten değişim de gelecek, herşeyin devamı da. KORKMA. Kendine sahip olduğun sürece korkma.
Bir de kahve iç. Kahve dünyadaki en güzel şey :)
Güneşli bir günde Londra'dan sevgiler.
Nerede Bıraktın Özünü?
Çarşamba, Ocak 29, 2014
Güneş doğuyor, alarmın çalıyor. Yeni bir güne başlıyorsun.
Gün geçiyor üzerinden. Saatin kölesi olup çalışıyorsun durmaksızın.
Hava almak istiyorsun sadece. Belki de nefes alabilmek. Kafanı kaldırıp yukarı baktığında ise tek görebildiğin uzun bir cam. Camlar ve cam tavanlar. Şeffaflıkta boğuluyorsun aslında. Zaman seni zehirlerken parada arıyorsun mutluluğu ya da paranın getirdiklerinde.
Dürüst ol kendine; kaç tane kahkahan gerçek?
Sevgiyi, sevmeyi ve sevilmeyi ne zaman bıraktın?
Kaç yalandan riyadan sonra koptun insanlardan?
Söyleyebiliyor musun kendine aynada gözlerinin içine bakarken kendini sevdiğini?
Katmanlarını görebiliyor musun? Onlardan ayrılıp o aynada özünü görebiliyor musun?
Söylesene nerede bıraktın özünü?
Görebiliyor musun?
Gün geçiyor üzerinden. Saatin kölesi olup çalışıyorsun durmaksızın.
Hava almak istiyorsun sadece. Belki de nefes alabilmek. Kafanı kaldırıp yukarı baktığında ise tek görebildiğin uzun bir cam. Camlar ve cam tavanlar. Şeffaflıkta boğuluyorsun aslında. Zaman seni zehirlerken parada arıyorsun mutluluğu ya da paranın getirdiklerinde.
Dürüst ol kendine; kaç tane kahkahan gerçek?
Sevgiyi, sevmeyi ve sevilmeyi ne zaman bıraktın?
Kaç yalandan riyadan sonra koptun insanlardan?
Söyleyebiliyor musun kendine aynada gözlerinin içine bakarken kendini sevdiğini?
Katmanlarını görebiliyor musun? Onlardan ayrılıp o aynada özünü görebiliyor musun?
Söylesene nerede bıraktın özünü?
Görebiliyor musun?
Rahat Uyu
Cumartesi, Ocak 25, 2014
"Kendinden emin."
"Kendine güvenen."
Seviyorum ama uzaktasın. Çok uzaktasın. Dokunamıyorum.
"Dicleee?"
Evet buradayım. Seni bekliyorum.
Rahat uyu.
İyi geceler
Dair
Çarşamba, Ocak 15, 2014
Vedalaşamadan kaybettim seni. Halbu ki söyleyeceklerin varmış. Özlemin varmış bana dair ve de pişmanlıkların. Şimdi dank ediyor herşey. Acılar çekiyorum sana yaptıklarıma. Heşey aklımda sana dair. Ne acı buluşamadık. Sevgini hep yaşatacağım içimde ama kalamıyorum bu şehirde gitmem gerek.
Hazırlıklı ol
Perşembe, Ocak 09, 2014
Hazırlıklı ol. Hayat seni hep yalnızlıkla eğitecek. Yalnız geldin bu dünyaya, ilk travmanı anne karnından çıkınca yaşadın. Öldüğünde de yalnız olacaksın. O soğuk mezarda tek başına yatacaksın. O yüzden hazırlıklı ol, hayatta kimse çok değer vermeye gelmiyor. Yanında tutmak için özveride bulunmana ya da sevilmek için anlayışlı olmana değmiyor. Hayatta hep yalnızsın, bu oyunu yalnız oynayacaksın. Bunu sakın unutma. Hazırlıklı ol, hayat sana silahlarla, tuzaklarla gelecek. Sen sen ol ve bırak kalan herkesi. Sen sen ol bu hayatın acılarına hazırlıklı ol, çünkü acıları hep yalnız çekeceksin.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)