Biraz Daha

Cuma, Aralık 28, 2012

"Neden dayanıyorsun her şeye?" diye sordu adam, "Çünkü öyle gerekiyor." dedi kadın ve sustu. Adam da sustu. Bir şeyler vardı ama böyle olması gerekiyordu. Dökemedi kadın içindeki çığlıkları kelimelere ve susup boğuldu içindeki seslere. Sustu ve daha da çok sustu. Bir gün patlayacaktı döküp saçacaktı içindeki çığlıkları ortalığa ama o gün bugün değildi. Henüz değildi. Hazır değildi. Daha zamanı vardı. Biraz daha zaman...

Tanrı Karar Verince

Çarşamba, Aralık 26, 2012

Tanrı karar verince yaratmaya
Her şeyi bir soluk aldı
Bir sirk çadırından daha büyük
Ve her şey başladı

İnsan karar verince yok etmeye
Kendisini topladı geleceğin
Geçmişini ve bulduğu tek nedeni
Parçaladı çevirdi çünküye

       E. E. Cummings

Uzağa


Gidelim haydi dedi adam
- Çok uzağa değil dedi kadın
Çok uzak da ne ki dedi adam
- Olduğun yer dedi kadın

E. E. Cummings

Orada

Pazartesi, Aralık 24, 2012

Kalbinde hissettiğin o boşluğa dokunabiliyor olmasıdır önemli olan ve onu önemli kılan. Yalnız sevmesi yetmez, senin de yer açman lazım ona. Bırak çıkarsın seni göklere, güven ona ve tut elini. Beraber çıkmaya başla o basamakları ve izin ver sendelediğinde belinden kavrayıp seni düşmekten kurtarmasına. Gökyüzüne bak işte her şey orada.

Bencilim

Cumartesi, Aralık 22, 2012

Biliyor musun aslında yanımda olmadığın her güne düşmanım. Huysuz geçiyor sensiz günlerim çünkü içimde ölüyorum senin için. Hasretim çok ama öyle bir çıkmazdayımki ne sana kendimi anlatabiliyorum ne de yaklaşmana izin veriyorum. Yine bulaştırdım kendimi bir çok şeye ve yine işin içinden çıkamıyorum. Kimseyi kırmayayım diye gösterdiğim şunca çabayı kendimi kırmamak için göstersem eminim çok daha mutlu olacağım. İnsanlar için seni kırdım ve kırıyorum ama sen o kadar iyisinki ah o kadar iyisinki... Tertemizsin sen, ben kirletiyorum seni. Dedin ya "insanlar bencil" galiba ben de bencilim ve sana bunları yapıyorum. Üzgünüm, affet beni.

Mutlu Olmak

Çarşamba, Aralık 19, 2012

Mutlu olmak için elimizde milyon tane neden olduğuna inandırılmaya çalışılıyoruz hep. "Yaşamı sev" "Hayatını yaşa" "Nefes aldığın için mutlu ol" gibi çeşit çeşit sloganlı dayatmalarla bu boktan hayatı sevmeye zorlanıyoruz. Halbuki mutsuz olmak için de milyon tane neden var. Hiç bir zorunluluk yok bu gereksiz anları sevmeye. Hayatın sevmek istediğin anını sevip mutlu olmalısın. Ne anlıyorum ki ben her gün milyon tane sperm gibi arabanın İstanbul'un rahmine ulaşıp park etmeye çalıştığı şehir hayatının bana verdiği mutluluktan? Bu mutluluk mu sizce? Boktan olmadığına inanmaya çalıştığımız rezil hayatlar yaşıyoruz. İnsan mıyız diye sorgulayarak kendimizi, hayat yaşamaya çalışıyoruz. Hayat mı ki bu?

Bekliyorum

Pazartesi, Aralık 17, 2012

"Bekliyorum" yazmış, daha ne yazsın ki? Tabi şu noktada kafamdaki soru sadece acaba ben mi gerçekten paranoyak oldum da her şeyi kendime yoruyorum yoksa gerçekten yazdıklarımı okudu ve bana mı yazdı? Bana mı dedin diye sorasım var, yanına gidip sarılasım var. Özledim. Buna da cevap verecek misin acaba?

Şunu da bil ki dün sesini duydum :) eğer bunu okuyorsan anlarsın ne demek istediğimi :)

Ben Burdayim

Pazar, Aralık 16, 2012

Seni nasil özledim ah bir bilsen. Bunu okur musun okumaz misin bilmiyorum ama BEN BURDAYIM! ben burdayim. Başka bir yerde arama beni. Sana ulaşacağim. Sadece biraz daha sabret ve bekle. Eğer gerçekten beklersen herşey çok güzel olacak. Sadece bekle, lutfen bekle beni sevdiğim!

İnsanlar Gider

Perşembe, Aralık 06, 2012

Hayatindan gittiğim insanlar oldu, ve bir de benim hayatimdan gidenler. Yükü ağır ve sızısı dinmez olanlari da var elbet ya neyse. Kime çok değer verirsen gider derler ya hani aslında sorun değer vermekte değil. İnsanlar giderler. Sorun gitmekte. Durmadan gitmeyi istemekte.

Gitmek ya da birine git demek. Gitmek. Büyük mavi derinliklere bırakmak kendini ve soğuk sulara boğmak. Öyle bir ölme isteğiyle gitmek ki savunmalarını geride bırakarak gitmek. Çıplak koşmak ölüme. Gitmek herkesin en sonunda gideceği yere.

Bir Adam

Çarşamba, Aralık 05, 2012

Sadece iki kadın sevmiş ve her ikiside ona çok acı vermiş bir adam düşünün. İkisi de onu yakıp yıkıp gitmiş, biri aldatmış, öbürü ondan kaçmış. Sonuç bir hayatın üzerine hatalar, yanlışlar. Yanlış başladığından belki yanlış gitmiş her şeyleri. Nasıl başlarsa öyle gider derler ya, emanet başlamış hep, emanet gitmiş hep.

Her Zamanki Gibi

Bilindik bir sonu oynadık aslında yine değil mi? Sen yine her zamanki gibi sustun ve ben yine her zamanki gibi gittim.

Keep Us

Salı, Aralık 04, 2012

I remember the days we had together, and now I'm thinking from now on you won't be here to collect more memories and we won't be rulling the city at nights. We won't be wining and dining, drinking and driving, excessively buying and overdosing, we won't be going the worst and best places together. Remember the nights,  thank you for leaving me behind.

Going Away and then Coming Back

IT’S NICE GOING AWAY AND THEN COMING BACK. THAT’S WHAT WE NEEDED TO DO. WE HAD TO WALK AWAY FROM IT AND FIND SOME PERSPECTIVE. YOU FEEL LIKE YOU’RE LEAVING IT BEHIND, AND THEN AS THE FUTURE COMES AROUND, YOU SAY “I MISS THAT.” SEEING IT FROM THE OUTSIDE IS AN INTERESTING TAKE ON THE WHOLE SCENE. BUT WE SHOULD NEVER LOOK BACK. PAST IS DELUSIVE.

Kaçmak

Pazar, Aralık 02, 2012

Hayattan bıktığım anlardan birindeyim yine. Şu an her şeyden ve herkesten o kadar usandım ki. Gitmek istiyorum. Yine ben olarak kaçmak istiyorum. Huyum bu. Kaçmak aklıma gelen ilk çözüm yolu. Ümidi kesip arkamı dönüp gitmek. Hiç savaşmamak. Savaşlara inanmamak. İyiliğin bitikliğini seyretmek. Vazgeçip geri dönmek istiyorum en başa, belki de en yozlaşılmamış ana. Kurtulmak istiyorum bu sefillikten. Baktığında yaşanan parlaklığın altındaki duygusuzlaşmadan, içimizdeki yozlaşmalardan, beyinlerimizdeki savaşlardan, günlük kavgalarımızdan, dejenerasyondan, modern hayatın tüm  ruh emiciliğinden. Hepsinden her şeyden herkesten.

Gömdük

Ne var biliyor musun? Seni artık hiç özlemiyorum. Dibe vurmuş hallerimde bile düşündüm, en leş en kötü en en dipte bile düşündüm. Kafam iyi şişe diplerine bakarken ya da her neyse... Öyle çok değişik zamanlarda düşündümki seni, göz yaşı bile gelmedi. Çok garip seni unuttum mu ? Hayır. Unuttuğum için değil. Sensizliğe, senin bir başkasıyla olmana alıştım. Belirli seslere ve kokulara hala tepkim var tabii. Hem günde en az 1 kez hala aklıma geliyorsun ama artık beni üzemiyorsun. Artık bitip gitmişliğimize üzülmüyorum. Gelecekten ve getireceklerinden umutlu değilim ancak seninle de bir geleceğimiz yokmuş bugün bunu farkettim  Biz anı olmaya mazide kalmaya mahkummuşuz. Gömdük ya bir aşkı daha hadi hayırlısı.

Feel to Be

Çarşamba, Kasım 28, 2012

Feel the sorrow
Feel the pain
Live through this. Just live. Let the world revolve around you. This fucking whirling world turning your head, dating back.
Just ride, just ride. Go and escape. Escape from yourself, escape from reality.
Be gone, be bygone, be the dawn, be the sun, be the sky.
Just be

Çok Fazla Farkındalık

Cuma, Kasım 16, 2012

Benim sorunumun ne olduğunun aslında farkındayım. Çok fazla farkındayım herşeyin ve aslında biliyorum kimin ne olduğunu ama neden bencil olan ya da hep talepkar taraf ben olmuyorum onu hiç bilemiyorum. Hiç kendimi çözemiyorum.

Değişim

Pazartesi, Kasım 12, 2012

Değişim değişememekten iyidir. Korkmayın, değişiyoruz. Her geçen gün değişiyoruz  Korkmayın değişeceğiz çünkü ancak böyle ilerleyebileceğiz.

Magic

Çarşamba, Ekim 31, 2012

Şu an hayatım tam olarak:

Bakan Kör

Pazartesi, Ekim 29, 2012

Göz kapaklarını ağırlaştıran makyajının altında dolan gözlerinin fark edilmemesi çok normaldi. Öyle hüzünlüydü ki hüznü kadar koyu bir makyaj yapmıştı. İçine içine boyamıştı gözlerini. 24 yıllık bedeninde 54 yıllık yorgunluk vardı. Kırılmaların izleriydi yüzündeki kıvrımlar. Kırıla kırıla kömür kalıntıları kıvamını almış bir kalpti onunkisi. Ne hayattan bir beklentisi ne de bir umudu kalmıştı. Yaşamak için yaşar olmuştu, tükenmek için ise tüketen. Duygu açıydı o, yetmez olmuştu hisler ona. Satın alınabiliyor olsa gidip tüm parasıyla duygu alıp onları da tüketirdi. Bitmişti. O koyu makyajın altında saklanan gözler artık kördü, tam anlamıyla bir bakan kördü.

Hayat Şaşkınıyım Ben

Salı, Ekim 23, 2012

Sen gittin diye mi var bu hisler merak ediyorum. Hislerim var benim hayatın anlamsızlığına dahil ve emin olamıyorum senleyken de bu kadar anlamsız değil miydi her şey aslında? Ben mi kandırıyordum kendimi yoksa sen mi anlam katmıştın bana, hayata ve hatta hayata dair tüm şaşırmalarıma? Hayat şaşkınıyım ben aslında. Etrafıma bakıp şaşkınlıktan kalakalıyorum. her geçen gün başka şeylere şaşırıp duruyorum. Dedim ya hayat şaşkını. Bunu sana neden bağladım onu da bilmiyorum. Belki bugün fotoğrafların çok karşıma çıktığı içindir. Belki içimde bir yerlerde hala seni düşünüp ne yapıyordur diye merak ettiğim içindir. Belki belki hayır bu kadar fazlasını şu an itiraf etmiycem, edemiycem.

Guzel olmaz mi?

Cumartesi, Ekim 13, 2012

Bazi şeyleri olucağinin çok belli olduğu anlar vardır mesela öpüşülecek an. Çok bellidir ne zaman olacağı. Her iki taraf gözlerin içine bakip ardından dudaklara bakip sonrasinda yaklaşıyorsa tamamdır eylem gerçekleşecektir. Ama böyle olmasa keşke. Ben hiç beklemezken öpse beni, hiç tahmin etmediğim bir senaryoyu oynasa bana ve ben de onu alkişlasam guzel olmaz mi hiç?

İsterim ki :)

Perşembe, Ekim 11, 2012

Özetler

Bir aşkın kısa bir kesitine şahit oldum. Uzatmalarini oynuyorlardı. Firarlar başlamıştı. Sonuç; koptular.
Birbirlerinden birer parça alarak uzaklaştılar. Ya da öyle sandılar. Kapalı kapilar ardinda birbirleri için ağladilar, ve isimlerini sayıklayarak şişelerin dibini gördüler. Kadeh bir ölçü olmaktan çıkmıştı çünkü. Sevmişlerdi belliki. Sevmek gibi zor bir işi başardıkları için şanslılardı ne de olsa pek çoğumuzun dilinin yanip elini ayağını çektiği bir eylemdi bu sevmek denen eylem.
Kopamamişlardi. Başka kollarda mutluluk pozu vermek için bulmuşlardi birilerini. Ki başardilarda bunu. Mutlu rolu yapma dalinda hayattan odullerini ickiler ve yalnizlikla almislardi. Kopamadilar. Birlesen ellerle bitti geceleri apansiz karsilasmalar sonucu. Ancak nafile. Mutlu rolu yapmaya o kadar kaptirmislar ki kendilerini yitirmelerin farkinda degiller.

"Who are we to be emotional?
Who are we to play with hearts and throw away it all?
Oh, who are we to turn each other's heads?
Who are we to find ourselves in other people's beds?"

Yapılan tam olarak buydu. Cinnetler, nispetler ve eziyetler ama aslinda tek eylemdi ozetleri; aglamak.

Korkak

Çarşamba, Ekim 10, 2012

Karşıma geçip konuştun onca zaman. Milyonlarca kelime türettin ve tükettin. Söyledin söyledin, ben hep dinledim. Boş oyalanmalardı benim için senin sözlerin. Kulaklarıma pamuk tıkamadan da olsa dinledim. Bana milyonlarca hikaye anlattın, yazdın durdun. Yazardın ne de olsa, kimliklere bürünüp kitaplarından karakterler oynadın. Pek çok insan yarattın ve anlattın. Hayattaki yansımaları da bunlar dedin. Hatta ve hatta isim verdin. Hepsinin arkasından tonlarca laf ettin. Sözler verdin. Ama özetle konuşup konuşup kafamı şişirdin. Patlama noktamda hayatımdan seni menettim. Şimdiyse kalkıp arkasından laf ettiklerinle görüşüyor olman, ettiğin lafların arkasında durmakta  ne kadar aciz olduğunun göstergesi. Tabii yazarsın ne de olsa. Böyle yapar yazarlar işte. Ama sen yazar bile değilmişsin, olamamışssın, senden olmamış. Aslında sen hep acizdin, evim mabedim modunda sokaklardan korkan hızlı adımlarla dünyayı katettiğini zannedendin yine de hayata bir adım attığında 4 adım geri dönendin.

Sorarım Kendime

Salı, Ekim 09, 2012


Üzerine konuşmayı bile gerektirmeyecek, anlamı su götürmez bir soru. Cevabı ise hiç olmadı, hiç bir zamanda olmayacak, olamayacak.

Keep Calm and ...

Perşembe, Ekim 04, 2012




Mute yourself and tune in. Turn up the volume and ignore your screams. Accept the situation and calm down. Keep calm and forget him.

Ayıl

Gözlerinin dolduğu anda shuffle'dan şansına Vega'nin çikmasi ve çikan şarkinin da Alişamadim Yokluğuna olmasi Tanri'nin sana en sert "gunaydin, hadi ayil" mesajidir! Kahretsin kayip bir güne daha hoş geldim, açılışı yaptım.

Tebrikler! Artık Yaşıyorsun

Salı, Ekim 02, 2012

Geçmişinin zayıflık olduğunu düşünmekten vazgeçtiğin an kendini affettiğin andır. Artık ne doğduğuna pişmansındır ne de yaşadığına. Hataların da batmıyordur artık. Onlarla da barışmışsındır ve huzurlu hissedersin. Uykuların da bölük pörçük değildik belki, derin uykulara dalabilicek kadar kaygısız olabilmişsindir. Dalgalar durulmuştur, boğulmuyorsundur rüyalarında, kabusların bile bırakmıştır peşini. Uğultu sesleri de kafanı izler bırakar da olsa terkediyorsa artık sen olmuşsundur. Hatta hayatın ta kendisi olmuşsundur. Ve artık yaşamaktasın.

The Problem with the World

Pazartesi, Ekim 01, 2012

İşte tam olarak bu aslında insanlığın sorunu. 

Gitmek

Perşembe, Eylül 27, 2012

Düşüncelerini bastırmaya çalışmak ve bunu sadece uykuya dalabilmek için yapmak. Düşüncelerimin uğultusundan kendi sesimi bile duyamaz oldum. Zonklayan beynime kafatasım artık dar geliyor. Gitmek istiyorum, uyuyabilmek istiyorum ve sadece ama sadece huzur istiyorum. Huzur bulabileceğim ve sadece kendim için kafa yorabileceğim bir yer istiyorum. Sadece ama sadece gitmek istiyorum.

Doğu/Batı

Salı, Eylül 25, 2012

Az önce bir arkadaşımın söylediği "Batıya giden bir gemide doğuya bakan insanlarız." cümlesi, anlamsız ve havada kalan çoğu insan davranışını öyle güzel anlamlandırıp şekillendiriyor ki hayran kaldım.

Kaldı mı ki?

Pazartesi, Eylül 24, 2012

Pılını pırtını toplayıp aşkının peşinden gidenlere şahit oluyorum. Hala böyle insanlar mevcutmuş demek ki... Benim hiç inancım kalmadığı için yadırgıyorum sanırım ya da böyle şeyler sadece filmlerde yapılabilirmiş gibi geldiği için. İnanmamamın nedeni her ne olursa olsun, bunu yapanlar var. Kimilerine göre de baya romantik bir durum bu, hatta bundan çok iyi 24 bölümlük dizi çıkar. Ancak ben sadece sormak isterim manyak mısınız siz? Aşk için değer mi? Hala öyle duygular mevcut mu sizde? Köreltmedi mi sizi yaşadıklarınız ya da size zorla yaşatılanlar? Canınızı sıkmadı mı artık bu tekrarlayıp duran mekanik günler? Yoksa bu mekanik günlerden ütopik kaçışlarınız mı bunlar? Biriniz çıkıp bunları cevaplayabilir mi? Peki beni yeniden aşka inandırabilir mi? Aşk kaldı mı ki?

Bazı insanlar

Cuma, Eylül 14, 2012

Bazı insanlar var ve varlıkları bile beni mutlu etmeye o kadar çok yetiyor ki...

Ve bazı insanlar var o kadar sol elle çizilmiş gibi ki bir o kadar yamuk ve karaktersiz...

Han

Salı, Eylül 11, 2012

Hannah adında kızıl saçlı bir kız olmak isterdim, gözleri ela. Beyaz tenli ve çilli. Soğukta burnu kızaran saçları hep kabarık ve parlak olan. Bana ilk okul arkadaşlarım kısaca Han deseydi, ne de mutlu olurdum.

Realistic

Pazartesi, Eylül 10, 2012

Let's be realistic. Wishing is not the half way to accomplishing and thinking is not the half way to creativity.

Mâzi

Düşüncelerinizi duymamak için müziğin sesini köklediğiniz oluyor mu hiç? Kulaklarımı patlatacak gibi sesler beynime ok fırlatırken benim hala onu düşünüyor olmam neden peki? Özlem mi? Evet, kısmen. İtirafsa bu evet bir itiraf. Ama elden bir şey gelmez. Odağım belli, rotam belli. Üzgünum mâzi.

Tek taraflı

Çarşamba, Eylül 05, 2012

İlişki yaşarken yalnız hissetmek kadar yoğun acı veren başka bir şey daha yoktur.

Herşeyin tek tarafta olup bittiğine inanırsın. Deli gibi seversin karşındakini o yüzden gitmek istesen de gidemezsin. Acılarınla korlanıp durursun.

Piyon

Ben cok güzel bir piyonum, beni öne sürüyorlar ve ben orada bekliyorum. Beni öne oynuyorlar ve ben kalkan oluyorum. Benden bir şeyler yapiyorlar ama ben dönüp bakamiyorum. Farkindayim, ama ilerleyemiyorum, birakip gidemiyorum.

Summertime Madness

Pazartesi, Eylül 03, 2012


I've got that summertime madness.

Cute Buryat Girl


Buryat toddler! Buryats are Indigenous people of Siberia, related to Mongols. Russia colonized Buryats 350 years ago so they became part of Russian empire and then remained as a part of Russia ever since.

This is a really cute photo of a little girl. It makes me smile :)

Acı

Cuma, Ağustos 31, 2012

"Çok acı var dayanamıyorum" diyerek hayatı bir cümle dört kelime yirmi harf ile özetleyip bu dünyayı terk edenler var. Arkasına bakmadan çekip gidenler... Çok acı var bu hayatta hem de öyle çok ki. İnsanın beyni rahat vermiyor bazen çünkü sindiremiyor bunca acıyı, bir yerden patlak veriyor. Vermemesi ilginç olur zaten. Çekilen çok acı var. Her birimizin çektiği pek çok acı. 


Anlam ?

Salı, Ağustos 28, 2012

Yine herşeyin boş ve anlamsız geldiği günlere döndüm. Yaşamak bile o kadar anlamsızki şu an yaşamasam ne olur ki diye sormadan edemiyorum. Neden yaşıyoruz biz? Madem yaşıyoruz bu kadar ve yaşamak için de savaşıyoruz bir anlami olmalı aslında değil mi? Peki bir bile lütfen söylesin o zaman nerede bu anlam? Nerede bulunur bu anlam bunca kavganın yozlaşmanın ve kaybolmanın içinde ?

Renk Renk, Şekil Şekil

Çeşit çeşit yüzler görüyorum fotoğraflarda. Artık internet fotoğraf albümü gibi. Sosyal ağları kullanıyoruz anıları saklamak için. Sanattan çıktı bu, gösteriye dönüştü. Bir geçit töreni gibi. İnsanlar boy boy fotoğraflar koyup gösteri(ş) yapıyor, gurur tablolarına puan üstüne puan ekliyor. Severdim ben fotoğraf çekmeyi, hayattan anlar yakalayıp anılar yaratmayı, ama o kadar suyu çıktı ki tadı kaçtı. Farklı açılardan çekilmiş fotoğraflarından her gün en az 80 tane seçip koyan kıza seslenmek isterim burdan, baydın. Ya da yalnızlığını örtmek için mutluluk tabloları çizenlere, oraya buraya gidebiliyorum param var diye sunumlarda bulunanlara... Demem o ki sıktınız beni. Bayıldım artık sizin şekil şekil suratlarınızı görmekten. Ama açık tutuyorum sosyal ağlarımı, sırf sizin kaç tane yüzünüz olduğunu görebilmek için. Renk renk şekil şekilsiniz, ama hiç biriniz adam değilsiniz.

Artik

Pazar, Ağustos 26, 2012

Kimseye kızmıyorum, kimseye kırılmıyorum. Çünkü artık kimseye değer vermiyorum.

Olmadi

Cumartesi, Ağustos 25, 2012

Sana aklımda ve kalbimde çok yer verdim. Sen ise o derinlikleri hiç dolduramadın. Olmadı. Zorladım ama olmadı, olmadı.

Eminim

Salı, Ağustos 21, 2012

Akıl fazlalığı mutsuzluk nedeni. Deneyimledim, artık eminim.

Niyet

Evet doğru yerde doğru şeyi söylemeyi beceremiyorum, ama inan niyetim kötü değil. Saflığımdan hatalarım. Doğru sözleri söyleyip kalbine giden yolları bulamamam ise körlüğümden, ihtiyacım olduğu anda söylemem gereken kelimeyi göremememden.

Gülerken öpmek

Gözümün önünde öyle bir kare var ki onu gerçekleştirebilecek insanı bulmak istiyorum. Romantik anlar, pahalı hediyeler değil aradığım. Tek istediğim beni gülerken öpsün. Ben yine her zamanki gibi güleyim o ise ben gülerken öpsün beni. Bu işte. Bu kadar basit.

Alkol

Gece klubune gelip de benden baska oturup blog yazan manyak var midir acaba? Ama duygu bu ani dakikasi yokki. Vurdugu zaman yer mekan tanimiyor. Vuruyor. Acitiyor. Hislerim olmasa keske. Ya da hep hic bir sey hissetmeyecek kadar alkollu olsam.

Sorun Ortadan Kalkmıştır

Pazar, Ağustos 19, 2012

Çok mu sinirlendik birine? Kafamızı mı attırdi? Hemen bir kaç parmak hareketiyle başlar işlem, önce unfriend/unfollow edilir sonra block seçeneğine gidilir. Sorun bitmiştir. O kişi artik silinmiştir. Hayatınızda yeri yoktur artik. Sosyal ağlarinizdan ve de itibar tablonuzdan çıkmıştır. Kafanızdan çıkıp çıkamadığını bilemem ama sorun ortadan artık kalkmiştir.

Package

Perşembe, Ağustos 16, 2012

You know that everything is about the package, right? Or don't you think like that?
Package is the thing that sells the product. Package is the core of trade, interaction and communication.

Information Theory

Çarşamba, Ağustos 08, 2012

"We know about streaming information, parsing it, sorting it, matching it and filtering it. Our furniture includes iPods and plasma screens, our skills include texting and googling, we are endowed, we are expert, so we see information in the foreground. But it has always been there. " James Gleick

I just started reading his book The Information and it is amazing. He conveys the new way of communication and the media in the context of our new lives.

Kol Düğmeleri

En büyük hediyem olacaktı ona kol düğmesi almak. Şekilli kol düğmeleri olacaktı. En sevdiği şekilde. Olmadı. Düğmelerin acısı kaldı içimde. Olmadı.

Stephen King



Stephen King, seviyorum seni çünkü bana diyorsun ki böyle yaz:

On open-endedness:

Description begins in the writer’s imagination, but should finish in the reader’s.

On feedback:

Write with the door closed, rewrite with the door open.

On the lifeblood of writing:

It starts with this: put your desk in the corner, and every time you sit down there to write, remind yourself why it isn’t in the middle of the room. Life isn’t a support system for art. It’s the other way around.

On the relationship between reading and writing, which I wholeheartedly second:

Can I be blunt on this subject? If you don’t have time to read, you don’t have the time (or the tools) to write. Simple as that.

Zorlayalım

Değişelim, değişiklik iyidir. İyi gelir bünyeye. Ama böyle demekle olmuyor işte. Liste yapalım, kara kaplı defterler açalım kendimize. Karar defterlerindeki gibi maddeler yazalım. ve uyalım. UYMAYA ZORLAYALIM kendimizi. Yaz bitiyor. Tatiller geçti. Uyumamak lazım, kışa ve depresyona hazırlıklı olmak lazım. Kaldıralım popomuzu ve değişmeye başlayalım. Kendimiz ile başlayalım, gardolabimizla devam edelim, mekanlarımıza geçelim ve çevremizle bitirelim bu süreci. Haydi bakalım bugün başlıyoruz. Bir defter alıyoruz ve yazıyoruz:

Today is the day to change. Believe that you can change if you wish with your whole heart.

Siradan

Salı, Ağustos 07, 2012

Bir sey eksik ama ne bir turlu bulabiyorum. Oyle ki tat yok, heycan yok. Siradan sessiz gidis o kadar.

Durmuyorlar

Pazar, Ağustos 05, 2012

Goz yaslarim akmaya basladigi zaman durmuyorlar. Durduramiyorum. Durmaksizin akiyorlar.

Hikaye biriktirelim

"Hadi biraz hikaye biriktirelim. Bunca yili bosa gecirdik. Ne hikaye ne de heycan yasadik. Bundan sonrasi farkli olsun cilgin olsun. Elimi tut ve gidelim." dedi adam ama kiz hic cesaret edemedi.


Fragile

Cuma, Temmuz 27, 2012

"fragile"

İngilizcede en sevdiğim kelimedir. Kırılganlık. Kendimi hep kırılgan olarak gördüğüm için olabilir. Seni en iyi tanımlayan kelime ne diye saçma bir soru sorsalar, kuşkusuz "fragile" cevabını veririm. Çünkü ben kırılganım, kırılıyorum. Çok kırılıyorum insanlara içimde. Sayıp sövüyorum beni üzdükleri için. Benim hiç bir zaman kimseyi isteyerek üzmek gibi düşüncelerim olmuyor. Safım ki ben, bilmem kimseyi üzmeyi. İnsanlar beni hep isteyerek üzdü, hep tercihleri üzdü beni. Anlamaz kimse kırıldığımı, dışarıdan görmezler dağınık puzzle gibi içimin parça yığınına döndüğünü. Hoş, insanlara gelene kadar kırgın olduğum çok şey var aslında. Kırılmaya kırgınım ben. Kendime kırgınım, hele zamana ne kadar kırgın olduğumu sormayın gitsin.

1'ler vs. 3'ler

Perşembe, Temmuz 26, 2012

1'lerle 3'lerin savaşıydı o günki. 2'lere yer yoktu. 1'ler hep önde 3'ler ise hep takipteydi. 3'e 1 öndeydi 1'ler ve hep 3'e 1 güçteydiler. Kovalardi 3'ler ama yetişemezlerdi. Anca 2'lere takılır kalırlardı. 1'ler büyümeye devam etti. 3'ler ise öylece baktı. 


Hayatta böyle. 2lere pek yer yok. Ya 1 olacaksın, ya da ilk 3'e girmeye uğraşıp 3. olacaksın. 1'ler ve 3'ler... aslında hepsi çok gereksizler. 

Niteliksiz / Nitelikli

Cuma, Temmuz 20, 2012

· Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
· Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
· Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
· Eğer nitelikleri, belirli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.




“Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.” Bertrand Russel

Neyse

Perşembe, Temmuz 19, 2012

Hayat midir bizi zorlayan, yoksa bizler miyiz onu sorgulayan? Savaşımız bu hayatta kendimizle mi yoksa hayatin ta kendisiyle mi? Sorular sorular... Sordukça bitmiyorlar. Biten çok şey var ama sorular hiç bitmiyor. Sormak lazım, kafayı çalıştırmak lazim. Akilli olmak lazim. Lazim da lazim. Bunları da zaten anca yazabiliyoruz yapamıyoruz da neyse.

Gidebilirim

Cuma, Temmuz 13, 2012

Evet geride kimseyi bırakmayacak olduğumu bilmenin gönül rahatlığı ile şimdi çekip gidebilirim.

Güle Güle

Hayatımdan bir bir gidiyorsunuz ya a dostlar, hepinize güle güle. Ben bıraktım artık sizi. Döndüğünüzde eski beni çok arayacaksınız.

Giden Gider

İnsanın en çaresizleştiği an sevdiği insan elinden kayıp giderken ona derdini anlatamadığı ve yanında kalmasını sağlayamadığı andır. Eller titrer; gözlerin gözyaşlarıyla savaşır; boğaza fil oturur; ciğerler fonksiyonlarını unutur ki nefes almayalım diye; kalp çalışmayı bırakır; mide iflas eder; giden gider arkasında enkaz bırakarak. Enkazdır çünkü bu yaşayan bir bünye değildir artık. Vaktini doldurmuş canlı canlı mezara gömülebilecek bir bedendir artık o. Giden gider, kalan ise enkazla uğraşır. Acılar, ağrılarla savaşır. Giden gidiyor arkadaş, elini uzatsan da yakalayamıyorsun. Ne söylesen nafile, ne istesen boş. 

Dilemek

Pazartesi, Temmuz 09, 2012

Her sabah uyandığında onu dilemek, onun geri gelebilme ihtimali olmasını dilemek.

Böyle Devam

Pazar, Temmuz 08, 2012

Hiç beklemediğin bir anda, boş boş facebook feed'ine bakarken hiç görmeyi ummadığın bir yüzün belirmesini takip eden ani kalp spazmı, ardından çarpıntı ve dolan gözler...

İstemsiz olarak dalınan eski anılar, özlem ve acaba nerede soruları ile dolan bir gece...

Doğru mu bu olanlar acaba? Yanlış mı yapıyorum yoksa? Geriye dönülebilir mi? Olur mu? Hadi be adam yap bir güzellik, kurtar bu gecelik sancılardan beni.

Yok olmuyor değil mi? Yok yok olmuyor. Kandırıyorum kendimi, oynuyorum herkese. Böyle devam, aynen böyle.

840

Cumartesi, Temmuz 07, 2012

840 gün... Ne kadar büyük bir sayı ve aslında ne kadar dayanılmaz bir zaman. Yok yere heba ettiğim güzelliklerin üzerinden geçen yüzlerce gün. Yazık her geceye yazık gündüzlere. Esas çekilen sancıları ve kalp batmalarını hiç düşünebiliyor musun? Ya göz yaşlarını; hiç sayabildin mi?

Pardon Diyoruz

Pardon diyoruz herşeyi unutturuyoruz. Hatta bazen bir de üstüne özür mü dileyeyim diyoruz. Potlar kirdiğimizi sanarken aslinda kalpler kiriyoruz ama sallamiyoruz. Diyoruz 7 milyar insan var gerisi de gelir yenisi de gelir, yolumuza bakiyoruz. Takiliyoruz, kafalari kiriyoruz. Ama bilmiyoruz ki aslinda bir adim ilerlemiyoruz. İlerledik sanarak zaman geçirip tükenişimize devam ediyorum. Tüketimimize de devam ediyoruz. Bitiyoruz, bitiriyoruz.

Dostlar Kırıyor

Hep sanarlarki seni el altında ama aslında bilinir çekip gitmesi. İnsanı silip köprüleri yakıp o kapıyı kapatması, o telefonu açmaması da bilinir. Bilinir çünku insan kırılır. Anlatamaz kırıldığını ama içi buz parça olur. Söylemez, söylemeye dili varmaz belkide. Yanar canı çok yanar dost dilidir canını yakan. Ateşe atar buz parçalarını ve çeker gider. Dostlar da devam eder sahteliklere. Gün gelir anlanır değerler ama zaman çok geçmiştir. En zoru da geçen zaman içinde sarf edilen sözlere katlanmaktır.

İnsan kırılır ya hem de deli gibi  kırılır. Bağıra bağıra ağlamak istercesine  kırılır ama dili varmaz bir şey demeye dostsa kıran. Dostlar kırıyor be arkadaş, dil kimin olursa olsun tutulmuyor.

Tren

Cuma, Temmuz 06, 2012

Evimin tren istasyonuna olan yakınlığı daha önce hiç bu kadar dikkatimi çekmemişti. Fransa ve İtalya'da geçirdiğim şu 10 günün ardından trenler benim için çok anlam ifade eder hale geldi. Gezdik hem de deli gibi. 20'den fazla irili ufaklı şehir... Trenlerdi bize eşlik eden tatil boyunca. Şimdi evimin açık camından içeriye sızıp kulağima çalınan o tren sesi, ray sesi. Ah o güzel zamanlarımı bana hatırlatıp benim yüzümu güldürdü. Gülümseyerek uyuyacağım:)

Büyük kaybetmek

Cumartesi, Haziran 23, 2012

Seni o kadar çok özlüyorum ki o kadar çok. Seni bırakıp giderken hiç bir şey hissetmeyeceğimi, arkamda kalıp rüzgara karışıp gideceğini, fotoğraflarda kalan yüzünün bile dökülüp kendi mutlu anlarımın kalacağını sanmıştım. Ne salakmışım, ben ne kaybetmişim! Ben nasıl kaybetmişim? Ben büyük kaybetmişim.

Ne düşünüyordum o zaman acaba? Acaba arasam açar mısın ? Şu an sesine ihtiyacım var. Şu an sana ihtiyacım var, sana. Sen. Neredesin acaba?

Dost

Şu hayatta tek ve gerçek bir dostum olduğunu bu gece bir kez daha öğrendim. Çünkü dost dediğin tek bir kelime ettiğinde eğlencesini, ortamını, arkadaşlarını, sevdiğini, içkisini bırakıp yanına koşarak gelendir. Tek bir kelime söyledim ona; sadece "kötüyüm" dedim. Aradan geçen iki dakika da "şarabı aç taksideyim" cevabı geldi. Budur işte. Bu. Dostunsa kötü olduğun anında yanındadır. Senin yeren, sayıp söven değil, canın yanarken yarana merhem olmaya gelendir. Dünyanın en gereksizleri tarafından yakılan canını en gereklileri bırakarak dindirmeye gelendir dost. 


Benim dostum var diyebilmek ne kadar güzel. Gözüm kapalı güvenebileceğim bir dost. Kollarında ölüp gidebileceğim, yanında her şeye ve her yere yürüyebileceğim bir dost. Sizin dostunuz var mı hiç ? Bence bu yazıyı okuduktan sonra bir kez daha düşünün. Şu yaşadığım lanet ortamda güvensizliklerini takınıp etrafımda dolanan insan suretlerinin içinde güvenebileceğim bir kişi var. Bir ve tek kişi. Şanslıyım dostum var. Şanslıyım şarap var. Şanslıyım her birinizi unutacak kadar dost muhabbetim ve şarabım var. 

Senler

Cuma, Haziran 22, 2012

Sorun sende. Sende değil de bende diyerek kendimi hiç kandıramayacağım. Sorun hep sende. Hep. Çünkü bırakıp giden hep sensin. Ben vazgeçen hiç olmadim. Hiç. Sen vazgeçip çekip giden oldun hep. Sen ya da hep senler.

Beyin imi

Perşembe, Haziran 21, 2012

Beynimiz var bizim. Beyin imi. Beyin imlerimiz var bizim. İmgelerimiz var bizim beyinlerimizde sakli. Beyin imleri.

Bilememişim

Yıllarım anılarım var demiştim, kalbimi dinlemiştim. Mantiğimi dinleseymişim senin gibi, şişe diplerinde hala seni aramazmışım meğer. Bilememişim, safmışım, sevmişim.

Nerdesin?

Çarşamba, Haziran 20, 2012

Biriyle konuşarak uyuyakalmayı özledim. Ah nerdesin?!

Tamamen haber alamaz duruma gelince çıldırılıyormuş. Bunu da gördük. Daha ne tür bir acı var acaba beni bekleyen? Yetmiyor bunca zamanın gönül yükü. Dinmiyor özlem. Ah dinmiyor...

Sözcüklere Dökmek

Pazar, Haziran 17, 2012

Sözlerle delik deşik etmeden duygulari rahat edemiyorum. İlla kelimeler kelimeler... Tarzim bu.

Hissedilenleri önce dile, kelimelere dökücem. Sonra kelimelerden anlamlar çikarip daha da kötüsü ifadesiz duygulari anlamlandirip kurup kurup yine dünyami kendime dar edicem. Saçma bir eziyet bu kendime yaptiğim. Nedendir bilmem bu kelimelere olan takintim, duymak ve sözlemekten aldigim bu mutluluk nedendir bilmem ama şeffafliktan gelir bu istegim. İsterim ki her şey dile getirilsin ki karişiklik olmasin. Bu kaos içinde karmaşa olmasin. Duygulari dile getirelim ki kalmasin ozelligi. Ya da ben daha fazla sacmalamiyim ki boylece bu yazinin az buçuk anlasilirliği kalsin.

Yollar

Cumartesi, Haziran 16, 2012

Gelip gitmeler basladi istanbul'a. Bi uzaklaşmalar bi kopmalar. Kirilmalar yaşamak güzel. Seni dibe vurdursa da insan oldugunu hatirlatiyor sana. Duygulardan yapildigini ve aslinda hep savastiginin o duygular oldugunu.

Yollar yaşadığımı hissettiriyor bana. Yollar güzel. Yol yapmak lazim. Çekip gitmek ve geri dönmemek lazim ama dönülüyor, el mahkum dönülüyor işte ve en çok o koyuyor.

Tekrar

Cumartesi, Haziran 09, 2012

Tekrar sevdim ya tekrar agzima edilsin diyeymis. Evet tekrarlarin tekrari yasansin diyeymis.

Acıyı Beyaz Sayfaya Akıtmak

Cuma, Haziran 08, 2012

İnsan bazen konuşamaz ya hani dili dönmez beyni uyuşmuştur acıdan ve çalışmaz ya. İşte öyle anlarda kelimelere sarılınır. Acı sayfalara akıtılır. Tam da öyle bir yazı bu işte:


Hoscakalin

Perşembe, Haziran 07, 2012

Bundan sonra hic bisey ayni olmayacak. Ipler koptu bu gece. Yangina verdim evi, soyledim sozlerimi. Yanan kapiyi cektim kolu beni yakti.

Sozum soz kendime donmem artik geri. Kapattim bu kapiyi, ardindakiler geride kaldi.

Hoscakalin, iyiydiniz ya sevmistim sizi. Neyse olur oyle

Rüya

Salı, Haziran 05, 2012

Çok özledim, çok ağladım. Beklenen var hep onu çok aradım. Olduğu yerlere gittim, camına baktım. Görmedim, göremedim. Böylesi daha mı iyi bilemedim. Ama özledim. Çok özledim. Rüyalarımda yaşananları tekrar yaşadım. Rüyalarımda. RÜYA. Artık sadece bir rüya.

Kırgınlık

Cuma, Haziran 01, 2012

Anılar biriktirmek lazım hafızalarda kaygı değil. Kaygılar biriktiren biriyim, bundan duvarlarım var etrafımda ve kırgınlıklarım var duvarlarıma çarpıp yıkılan insanlara. Büyük beklentilerim var onlardan hayal dünyalarını aşan.

Kırgınlıklar üzerinden iletişim kurar olmuşum ilişkilerimde. Farketmemişim hayatımın renklerini.

Kırgınlık biriktirmemek lazım. Kalbe ve beyine bu yükleri yüklememek lazım.

Canavarin "geçmiş"

Pazartesi, Mayıs 28, 2012

Herkesin kalbinde biri var ve bana boş kalp kalmadi mi yani? Boşluklar bu kadar çabuk doldurulabilirmiş demekki. Giden gittiğiyle kaliyormuş yani ve uzaktakiler hep beklenen oluyormuş. Boş kalpleri hep pişmanliklar dolduruyormuş gibi yaşanir gider olmuş bu hayat. Hayat da kalmazmiş elde bir yerden sonra ve "geçmiş" canavarin olmuş karşina geçer oynar olurmuş.

Değer mi?

Cuma, Mayıs 25, 2012

Soylemek istedigim seyleri soyleyemeyip goz yasi olarak akittigim bi gundeyim yine. Ne icin? Kim icin? Değer mi peki?

Tebrikler

Pazartesi, Mayıs 21, 2012

Bir erkeğin bir kadının kalbine yapabilecekleri ne kadarla sınırlıdır acaba? Ya da sınırlı mıdır? Durmaksızın bir şeyler yapmak mıdır amaç yoksa sevmek midir gerçekten? Nedir ilişkide istenen ve beklenen? Peki neden değişir her şey bir anda bir ilişki bitiminde? Sevmek sarmak yerini neden kırmak ve koparmaya bırakır ki? Amaç nedir yani? Bilinçlendirmek mi karşındakini yoksa saf niyet sadece üzmek midir bırakıp gidileni?

Üzmeyi iyi beceriyorsunuz beyler, tebrikler.

Asû

Cuma, Mayıs 11, 2012


Asû

suçu büyüktü âsû'nun göklerecek
taş atmıştı güneşe doğru
bilinmeyen türküsünde
bilinmeyen çağından

açtı uykusuzdu sayrıydı
dolmuştu şeytanların soluğu derisine
kötü bir ışık
ve mavilikte duruşu çarpık ağaçların

sövmüş tanrısına sövmüş
âsû âsû
yakılacak yakılacak
âsû âsû

doymuşlar bir ilk zaman içinde
ki sürer sıcaklığı karın karın
kartalla doymuşlar yılanla doymuşlar
doymuşlar yellerle yıldızla yalazla

var olmanın yeğnikliği alna çizilmiş
kötü ruhlar uyusun türlü boyalar içre
ve ta masallara uzanır
dudakların kızıl süsleri

agaç, davulların seslerinden
âsû âsû
yeşiller allar sarılar
âsû âsû

halay çeker korku
uzak kuşakların acısına karışık
yontulmuş taşlarda susar
güçsüz yumuşaklığı etin

büyünün kara kanını üfler boynuzlara
toprakta kök
açık bir esrikliktir apaçık bir uykudan
ve avın kurtuluşu işte

kişinin gücü tanrının büyüklüğüne
âsû âsû
yankılanır dağdan dağa insandan insana
âsû âsû

devrilmiş gözleri ak
patlamış ürküden göğsü
bütün oba ateş bütün oba ölüm
bütün oba çırılçıplak

açlığı uykusuzluğu sayrılığı tükenmez ama
düşer elleri
yaşaması parlamaz ama âsû'nun
ölüsü parlar

aydınlık yitiverir yeryüzü yalnızlığından
âsû âsû
seni senin karanlığın sever ancak
âsû âsû

Fazıl Hüsnü Dağlarca

Saf

Çarşamba, Mayıs 09, 2012

Bazı insanlari hayatimdan çıkardığım için hiç üzülmüyorum. Çünkü artık bıktım kendi yıkama-yağlamalarını dinlemekten, hayatin merkezi gibi davranmalarindan, bir cümleden milyonlarca yorum çikararak yaptiklari beyin jimnastiklerini bana yansıtmalarından. Naifim ben yok vazgeçtim safım ben. Hatta safın en önde gideni...

Maybe

Pazar, Nisan 22, 2012

Şu anımı anlatan şarkı kesinlikle bu: JEM - I'm Amazed. Sözleri o kadar şu an ben ki...

Maybe I'm amazed at the way you love me all the time
Maybe I'm afraid of the way I love you
Maybe I'm amazed at the way you pulled me out of time
And hung me on a line
Maybe I'm amazed at the way I really need you

Maybe I'm a girl and maybe I'm a lonely girl
Who's in the middle of something
That she doesn't really understand

Maybe I'm a girl and maybe you're the only man
Who could ever help me
Baby, won't you help me understand

Maybe I'm amazed at the way you're with me all the time
Maybe I'm afraid of the way I leave you
Maybe I'm amazed at the way you help me sing my song
Right me when I'm wrong
Maybe I'm amazed at the way I really need you

Yılların Sürüncemesi başlıklı yazıda anlattığım hikayenin devamı aslında bu. Keşkeler ve "yeni"lerle dolu.

Var

Perşembe, Nisan 19, 2012

Doğru sözlerim var benim yanlış yerlerde kullandığım ve yalnızlıklarım var kimselerle paylaşmadığım. Sırlarım var gizli saklı ve yalanlarım var dört duvarımda asılı. Günlerim gecelerim var yaşadığım ve henüz yaşamadığım. Can acılarim var bilmeden yaktığım canların yanında. Anılarım var gözlerimin önünde. Geçip giden yıllarım var eski mutlu fotoğraflarda. Zaman ne gösterir bilinmez ama pişmanlıklarım var yüzümdeki kırışıklıklarda.

Yılların Sürüncemesi

Cumartesi, Nisan 07, 2012

Bazı insanlar vardır hayatımızda hani hep geç kalınmıştır. O da öyle biri. İlk varliğinda ben yanimda istemedim, uzaklaştırdım kendimden. Ama bir şeyler vardı hep onda. Yaşayacaklarımızı yaşayabilseydik mutluluk olacaktı. Bunu bilmekti belki de beni tekrar ona çeken. Ancak bu sefer de o acısını akıttı bana. O itti beni ve gitti. Uzun bir süre gitti hayatimdan. Ama ikimizde birbirimizin aklinin bir köşesindeydik. Beklenmeyen bir karşılaşma tetikledi bazı şeyleri. Ama yine olmadi çünkü mesafe vardı şimdide. Olmadi olamadi oldurtamadik. Hep aklimizda yaşayamadiklarimizla, 'yaşasaydik ne güzel olurdu'lar kaldı. Zaman geçti ben değiştim. Galiba o da değişti. Suretlerimiz hep aynı. değişenler ise çok derinde. Zaman harcadik belki yillarin sürüncemesinde. Belki de olmamasi gerekendi ki hiç olmadi. Kim bilir o nerde ben nerde

Sign & signifier & signified

Salı, Nisan 03, 2012

Saussure defined a SIGN in 'theory of the sign' as being made up of the matched pair of signifier and signified.

People talk. We listen. They create a world of words and we perceive it. They expect us to see things as they see, understand everything as they want. The world of words changes, reshapes and posits itself in our minds with the help of our contexts.

Do we all need to perceive the world in the same way? Impossible. If this had happened, we could have been living in a colorless world.

Kâbus

Cumartesi, Mart 31, 2012

Hayatımın kâbusu olan insanlar oluyor zaman zaman etrafımda. Ses çıkarmıyorum, bağırıp çağırmıyorum. Sessizce çekip gidiyorum hayatlarından. Hayat temizliği yapiyorum kendime. Kafamdan da çıkarıyorum. Ama sessizce yapiyorum bunu. Açıklamalarda iyi olmamamdan dolayı.

Konuşmak, konuşabilmek dünyanın en güzel şeyi olmasina rağmen kelimeler hep çok yormuştur beni heralde doğru zamanda doğru şeyleri söylemeyi becerememin de etkisi vardır bunda. Ancak yazarken bayılıyorum kelimelere. Hiç konuşmadan milyonlarca kelime yazabilirim kelimelerimle kirletmeye açık bulduğum her yere. Yazarak kendi bilincimden merdiven basamakları döşüyorum tek tek içime doğru tıpkı bir zamanlar oynamaya bayıldığım küçük Lemmings'ler gibi. Küçük mavi bir yaratik gibi sirtimda taşıyorum kazmamı küreğimi merdivenimi. Hazırlamaya çalışıyorum kemdimi hayatta karşıma çıkabilecek herşeye karşı.


Nerden başladım nereye geldim! Şaşıyorum bu bilinçsiz bağdaştırmalarıma!

Kanıyorum

Perşembe, Mart 29, 2012

Ne kadar da çabuk kanıyorum insanlara, iki iyi söze hemen inanıveriyorum. Ne saflık, ne aptallık. Açıklarımı belli ediyorum avcılara, peşime düşüyorlar. Bir geyikmişim gibi beni avlıyorlar, parçalıyorlar ve yok ediyorlar.

Güne dair

Hiç aklımda yoktu aslında günün anlam ve önemine dair bir yazı yazmak. Hatta ona dair bir yazı yazmak da yoktu aklımda. Yine de tüm gün boyunca aklimdaydi, evet bu bir gerçek. Ama hep düşünmemeye çalıştım, tüm günümu evde (çünkü karşılaşma ihtimalini göze alamadim) geçirdim, saçma sapan şeylerle uğraştım. Şu ana kadar da gayet iyi idare ettim. Çok iyiydim. Alışmıştım bazı fikirlere ve bazı görüntülere ta ki Sezen Aksu'dan Tükeneceğiz'i dinleyene kadar. Söyledi şarkıyı Sezen "Bir an gelip de küllenince
Yüreklerimiz dinlenince
Başka sevgilerde tesselli bulunca
İşte biz o gün düşüneceğiz
Etrafımızı sarıverecek bir boşluk ki asla bitmeyecek
Herşey bir anda anlamsız gelecek işte biz o gun tükeneceğiz" ve beni bitirdi.


Başladi bitti biri hep daha çok sevdi, yaşandı, belki de masaldı. Bitti. Yine biten ben oldum, yine bitenlerde takilip kalan ben oldum. Ben, hep ben.

Bana yaptığını yapmadim ona ve sakin kalabilmeme de şaşıyorum aslinda. Aynı adiliği yapmadim ona. Yapamam da zaten. İnsanim ben vicdanim var, vicdanı taşlaşıp da insanlığından çıkan ise o. Hoş gereksiz artik bunlar. Söylenecek söylendi, yaşananlar ve hatalarla hatıralar kaldı. Zaman geçti. Kişilikler değişti. O da bitti.

Tıpkı

Salı, Mart 20, 2012

Bu ağrılar, sancılar geçmez mi hiç? Pek bu bunalım hiç bitmez mi? Hiç bitmeyecek gibi hep benimleler tıpkı hiç çekip gitmeyeceğini düşündüğüm insanlar gibi.

Biz üç kişiydik o ise bir

Pazartesi, Mart 19, 2012

Biz üç kişiydik, o ise bir. Üçe bir oynadık oyunu dört duvar içinde. Birer duvar seçtik ve dört duvar biz olduk. Kapıları camları tuttuk. Kolları uzattık, kaçış alanı bırakmadık. Oyun başladı, dört perdeydi. Her birimiz kendi perdemizi duvar üstünde oynadık. Yazdık, çizdik, yaktık, boyadık ama anlattık derdimizi ya da öyle sandık. Yabancılaşmıştık galiba ama bilinmezlikti aslında ve yaşanan ise bilinmeyenin korkusuydu. Uzak durmak en iyisi deyip duvarlarımıza döndük, üçer duvar daha örüp dört tane dünya olduk. Duvarlar ayırdı bizi. Yıllar geçti, mevsimler döndü, duvarlar eskidi ama yıkılmadı, yıkılamadı, hep ayrıydık, hep ayrıldık, hep ayrı.

Yanıyorum

Pazar, Mart 18, 2012

Bazı şeyler var insanların çok kolay elde edip çok kolay kaybettiği, mal de para de ne dersen de. Benim için de hayallarim öyle. Çok kolay üretiyorum onları ve çok kolay kanıyorum onlara. İnanıyorum tutunuyorum onlara ama dedim ya diğer insanlar gibi ben de hayallerimi çok kolay tüketiyorum. Çünkü hiç bir zaman gerçekleşmeyecek olduklarının farkına çok çabuk varıyorum. Büyük hayaller olduklarindan değil aslinda. Sadece benim o ufak umutlara bile yetecek gücüm olmamasından. Çabucak vazgeçiyorum onlardan. İçimdeki o küçük kuşların kanadını ateşe verip kor halinde içime gömülmelerine şahit oluyorum. İçimde başlatıyorlar yangini, yaniyorum içten içe. Yakmayı iyi biliyorum kendimi ama yangınlarımı hiç söndüremiyorum.

Üstümüzde Dönen Dünya

Cumartesi, Mart 17, 2012

Üstümüzde dünya dönerken alt taraftaki bu sıkıntı da neden? Neden bu eziyetler insanların kendi kendilerine yaptıkları? Nedendir zıplayıp dönen bu dönme dolaba binememek ve sallayamamak bacaklarımızı boşlukta?

Arkadan bakan ama arkasında bırakamayan

Cuma, Mart 16, 2012

Bu değildi aslında beklediğim ve sen değildin aslında istediğim. Hiç sen olmadın. Hep istemediklerim oldu ve hep sen oldun. Ben mutsuz ama yetinen oldum. Ben kederlenen, içinde milyon kere çeken giden ama aslında hep aynı yerinde sayan oldum. Ben yalan oldum, yok oldum ama hep tozların içinde oturan oldum. Arkadan bakan ama arkasında hiç kimseyi bırakamayan, geçmiş yıllarını sırtındaki bohçasından çıkarıp da denize savuramayan, omzundaki yüklerle her gün yer çekimine daha da çok kapılan, adım atmak isteyen ama atamayan... Ağırlıklarımla her gün daha da derine batıyorum. Dünyanın merkezine yolculuğu çocukluğumda çok okumamdan belki de. Belki de hep cocuk kalmamdan ve merkezimden hiç kopamamamdan. Belki de kendi merkezimi hiç bulamamamdan.

Garipsiyorum

Salı, Mart 13, 2012

Sevmeme gerek yokmuş hissi veriyorsun bana. Sen böyle deli gibi severken, benden adım bile atmamı beklemeden duruyorsun. "Dur, öyle iyisin" der gibi. İlginç. Garipsiyorum seni.

Kaçırıyoruz&Karıştırıyoruz

Perşembe, Mart 08, 2012

İyiyi/kötüyü yaftalamakla o kadar meşgulüz ki doğruyu/yanlışı kaçırır olduk. Karıştırır olduk yalan ile gerçeği. Yalan yanlış yaşar gider olduk sorgusuz sualsiz ve dönüştük riyasız insanlara. Rüyalarda görür olduk bastırılanları, kaçırılanları. Aslında sonlanır olduk hep aynı başlangıçta ve hep aynı yere döner durur olduk.

Bu Yeni

Pazar, Mart 04, 2012

Yepyeni bu his. Hiç beklenmeyenin olduğu anda oluşan hiç ümit edilmeyen duygu bu. Şaşkınlık yaşamak, şaşırtılmak...

Saim Bugay Anısına Karma Kukla Sergisi: Hayvan. MSGS Üniversitesi Tophane-i Amire

Perşembe, Mart 01, 2012


Heykeltıraş Saim Bugay’ın 78. yaş günü anısına “Hayvan” başlıklı karma kukla sergisinden:





Garip

Cuma, Şubat 24, 2012

Her şey çok garip geliyor bana. Hatta o kadar ileriye taşiyorum ki bu garipsemelerimi, varoluşa hatta "dünya bir toz bulutuydu" düşüncelerine bile varabiliyorum. Garip. Ya da daha çok ben garip bir hayat yaşiyorum. Bilmem, artik ayirt edemiyorum. En azindan yaşadiğimi kabul ettim ve yaşayip gidiyorum yok olana kadar. Bu ev , bu insanlar, bu ortamlar, bu hayat gerçekten çok garip. O kadar ki kelimelerle anlatmak bile garip geliyor.
Aslinda bu noktada sorgulamak da garip. Tek bekledigim tükenişlerken. Yok oluşlar, bitişler. Dünya bir toz bulutuydu, döndü devran ve benim dünyam toz bulut olali çok oldu.


Sonuç

Salı, Şubat 14, 2012

Biliyorum ki artık hiç bir şeyin geri dönüşü yok. Bugünün anlamsızlığında boğulduğumda bir kez daha anladım bunu. Milyonuncu anlayışım bile olabilir belki bu. Ama özel bir gün ya işte düştün yine aklıma. Güzel geçirdiğim yıllar olmuş, heyecanlar yaşamışım, seni mutlu kılmışım, hediyelere boğmuşum. Ama bugün her şey bomboş ve manasız. Mesafe, sorular, hatıralar ve eski fotoğraflarla geçirilen bir gün. Sonuç: dökülen gözyaşları, düğümlenen bir boğaz, hıçkırıklar, sessizlik...

For Motivation

Pazartesi, Şubat 13, 2012

Each of our lives is a gift has given to us by the God. All that we are, all that we have, our relationships, our talents and our abilities are gifts from the Almighty. Sometimes, it is so easy to take what we have for granted. The air that we breathe, the sunshine we enjoy, the food and drink that we consume, the material goods that we possess, our health, our friends, our families, and so much more are all God’s gifts to us.

Sıkıldım

Perşembe, Şubat 09, 2012

Sıkıldım gidemeyeceğim ülkelerin hayalini kurarak günlerimi gecelerimi doldurmaktan.

Sadece Buydu

Cumartesi, Şubat 04, 2012

Günlük yazmam, çünkü günlük fikrinden nefret ederim. Belki de hiç düzenli bir yazıcı olmaya kendimi alıştıramadığım için böyle oldu. Bilmem, pek sorgulamadım. Yazacaklarımı yazıyorum ki acımı küllendirebileyim. Hiç kimsenin okumadığı, okusa da anlayamayacağı şeyler yazıyorum sırf kendimi kendimden kurtarmak için. Neyse yine saçmalıyorum. Aslında yazmak istediğim çok başkaydı. Sadece bugün çok kez adınla-sanınla karşılaştım. Sinirlerim bozuldu. Yaza yaza bunu yazacaktım.

Gitmek

GİTMEK


Bu vadideki karanlığı ve büyük soğuğu düşün

B. Brecht


Gitmek. Bir hançeri inceltip

Okyanusa daldırmak isteği

Ya da düşebilmek atlasların

Dışına ki ey kalbim

Yalnızsın bu yolculukta da


Gitmek. O kaos duygusu, aklın

Sarsıntılarla yorgun düşüşü

Bilincin kamaşması belki de.

Rehin bırakılacak bir şey yok

Unuttuklarından başka.


Gitmek. Bir büyü gibi saran

Ağrılar yumağı, kışkırtılmış

Düşlerdir ki sen şimdi

Esirgeme kendini kalbim

Kederin o derin yalnızlığından

Ahmet Telli


Yapılacak listemin en başına yerleşmeyi başardı “çekip gitmek”. Öyle dayanılmaz, çekilmez ve katlanılmaz gelmeye başladı ki içinde bulunduğum anlar, kaçış planı bile yaptırttı bana. Bir yolunu bul ve çek git diyor içimdeki ses hiç durmadan. Uzaklaş şu anındaki her şeyden ve herkesten. Bilincin karmaşası belki de benim yaşadığım Telli'nin de dediği gibi. Ama heyhat, bilincim kötü oyunlar oynuyorsa bana zamanıdır bilinçle savaşa tutulmanın ki gitmektir benim bu hayattaki en büyük savaşım.

An "I"

Cuma, Şubat 03, 2012

The problem of subjectivity has been going on for many years. This is the proof that shows the obsession of human kind with the word and concept of "I". Sometimes we want to show ourselves as normal, ordinary, straightforward (to feel accepted), at other times we long for charisma, risk and celebrity to make an impression, to be remembered.

Why we are struggling so much to produce an I? Why???

01 February 2012 in Istanbul

Perşembe, Şubat 02, 2012

Beyinlerimizin eseriyiz

Bugün kendimi oldukça şanslı sayıyorum; seni çok az düşündüm.

Beyin ah senin eserinim. Düşünmek zorunda bırakıyorsun beni. İstemediğim şeylere zorluyorsun. Özlemek de bunlardan sadece biri. Neden peki? Unut gitsin demek o kadar kolayken nedendir bu anılara tutunarak unutamamak? Halbu ki anılar aldatıcıdır. Neden peki bu anıları tekrar tekrar yaşamak? İzler, kokular, anılar, yaralar... Ah sen ne unutulmazsın. Ey aşk, sen çok boktansın, yıktın geçtin.

yasakmış bilemedim

Salı, Ocak 24, 2012

Sevmenin yasak olduğu zamanda sevdim seni. Yasakmış, yanlışmış sevmek. Değersizmiş. Suç işledim. Sevdim. Sevmemek makbulmüş. Sevmedin., iyi ettin tabii mutlusun ya şimdi?

Bilemedim ben yasakları. İlk gördüğüm anda sevdim. İlk an. İlk saniye. O ciğerlerime giren nefesle, durduğun yere bakan gözlerle sevdim. Hatta taptım. Öldüm sana. Zaten sonunda da öldürdün beni. Bitirdin beni. Bitiğim şu an. Yitik.

son buluşma

Cumartesi, Ocak 21, 2012

son kez bir yerde oturacağız, beraber milyon kere nefes alacağız, zaman geçecek, gün bitecek, ve biz yitip gideceğiz.

son buluşma böyle bir şey olur bence. karşılıklı sus pus oturma. ne diyeceğini bilememe. bir taraf bitirmiş, diğer taraf ise bitmiş-gitmiş. biri rahat, biri korkak. biri sakin, diğeri bulutlu. karşılıklı sessizlikle oturulur, son kahveler içilir, son hatıralık bakışlar atılır, göz yaşları içe akıtılır, farklıdır bu sefer vedalaşma, el sıkışılır, erkek kızı eve bırakmaz bu sefer, kız başlar yürümeye, oğlan biner arabasına, giderler kendi yollarına, tüketilmiş nefes kalır arkalarında, yıllar kalır, anılar kalır, hatıralar kalır.

nefret et, unut (keşke)

Bu beyin neler yapıyor bana? Düşünmek istemediğim şeyleri düşünmek zorunda bırakılmak. En kötüsü aslında unutmak istediklerimi asla unutamamak. Onu, onunla ilgili her şeyi, her hatırayı, her detayı, her yaşananı silmek yok etmek yok saymak hiç olmamış saymak istiyorum. Bir kimlikten nefret bu. Yaşanmışlıklarından, sarfiyatlarından ve benliğinden nefret. Nefret ediyorum. Ama yetmiyor bu unutmama. Unutamıyorum.

Savur sözcükleri gitsin

Cuma, Ocak 13, 2012

Yaz ki akıt damarlarındaki zehri, vur sözcükleri yerden yere. Ez parçala duyguları sözcükleri vura vura. Her kalem dokunuşuyla savur küfürleri, kirlet sayfaları. Yaz ki rahatla. Aktar yükünü masum, suçsuz sayfalara. Günahlar onlarin olsun, boşluklar sana kalsın. Yaz gitsin, söz yerini bulsun, sen yurduna dön. Kapat defteri bu hikaye bitsin.